Saygıdeğer sayfa okuyucularım... Ani tanıtımımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz...
Binanın önüne geldiğimizde mavi bir levhada yazılan bilgi bizi karşılar. Önce levhada yazılanı okuyalım:
Katedral (Fethiye Camii) : Ani kralı Senbad tarafından 987 yılına inşaatı başlamış ve kral Gagik tarafından tamamlanmıştır. Binanın mimarı 989 depreminden sonra İstanbul Ayasofya kilisesini restore eden Tiridat ustadır.
Şimdi Katedrali biraz daha detaylı tanıyalım:
* Güney cephenin batı kısmındaki kitabede ve zamanın vakanüvisti Taron’lu Asoghik’in ve Ani’li Samuel’in yazılarında kilise hakkında bilgiler verilir.
* Katedral Kral 2. Smbat tarafında 980 yılında yapılmaya başlanır ve 1001 yılında Kraliçe Katramide tarafından yapı tamamlattırılır.
* Katedrale Meryamana Astwazazin adı verilir. (Astwazazin beşik demiktir. Buradaki beşik kelimesi ile İsa’nın beşiği kastedilir.)
* Yapının mimarı olan Trdat daha sonra İstanbul’a Ayasofya’nın hasar gören kubbesini onarmak için davet edilir. Yani yapı zamanın en ünlü, en becerikli, en güvenilir mimarı tarafından yapılır.
* Katedralin iç ve dış tasarımı muhteşem. Şu anda üzerinden bin yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen olanca heybeti ile sapasağlam ayakta.
* Dış duvarlarda 13. yüzyıldaki Gürcü yönetimi zamanında küçük tamiratlar yapılır.
* Yapı malzemesi olarak kullanılan kırmızı, siyah, kahverengi tonlardaki volkanik taşlar çeşitlendirilerek sağlamlığın yanı sıra ziyaretçilere çok değişik renk tonları ile zevkli bir görsellik sunar.
* Genelde kaplama malzemesi olarak trakit ve bazalt kullanılır.
* Haç planlı olarak yapılan binanın çatısında haçın orta yerinde göğe doğru yükselen kubbesi maalesef yıkılmış durumda.
* Yapının dış kısmına görsel bir güzellik vermek için zarif kör kemerler yerleştirilir.
(Açıklama: Kör kemer, yalancı kemer de denir. Süsleme amacı ile yapılır. Duvarların hiçbir yükünü taşımaz, içinden de geçilmez. Kapı ve pencere olarak da kullanılmazlar. Kör kemerler binanın inşası esnasında yapılabileceği gibi, sonradan da yapıya eklenebilirler.)
* Kör kemerlerin yüksekliklerinin yan kısımlarda aynı hizada olduğu, doğu ve batı kısımda ise daha yüksek yapıldığı görülür.
* Doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde birer tane büyük pencere görülür.
* Doğudaki ve batıdaki büyük pencerelerin sağında solunda birer pencere, kuzey ve güneydeki büyük pencerelerin yanlarında ise dörder küçük pencere görülür. Bu pencerelerin etrafları adeta dantela gibi işlenmiş çerçeveleri ile ayrı bir güzellik arz eder.
* Büyük pencerelerin üzerlerine isabet eden kısımlarda okuli olarak adlandırılan etrafı süslendirilmiş delikler yerleştirilmiştir.
* Kilise büyük ve küçük pencerelerden, okulilerden ve kubbeden gelen ışıklar ile aydınlanır.,
(Resmin büyütülmüş halinde çok güzel görülür).
* Güney giriş kapısının sağındaki ve solundaki kemerlerin üst kısmında çok iyi durumda iki kartal kabartması görülür.
* Ani’nin Selçukluların eline geçmesinden sonra camiye çevrilen Katedral 1124 Yılında Gürcü kralı 4. David tarafından yeniden kiliseye döndürülür. Daha sonra hep kilise olarak kalır.
* Muazzam iç mekanı ile, kubbeyi tutan dört destek fil ayağı ile haç planlı bazilikal yapısı ile Ermenistandaki diğer yapılara hiç benzemeyen kendine özgü bir iç mimari görürüz.
* Fil ayaklarından pandantiflere oradan kasnak ile kubbeye geçiş yapılır.
* Kilisenin iç mimarisi hiç alakası olmamasına rağmen Avrupa’daki gotik mimarinin atasıdır da denebilir…
* Mimarinin sağladığı mükemmel etki apsisin anıtsal yüksekliği, genişliği ve derinliği ile zirveye ulaşır…
* Mimarideki zirve nokta ise Apsise yerleştirilen pencereden sabah gün doğumu ile gelen güneş ışığı planlamasıdır.
* Her mevsim güneş doğunca içeriye Ermeni monofitizmini sembolize edercesine içeriye ışıklarını saçar ve sanki kiliseye İsa gelmiş hissi verilmek istenir.
(Monofitizm: Kısaca açıklama: Tanrısallık ve insan olma İsa’da tek özde birleşir.İsa’da sadece tanrısal özellik kalır.) İlginç bir konu tur esnasında rehberiniz daha detaylı açıklamasını yapar.
* Apsis kemerindeki muhtemelen 13. yüzyılda yapılmış olan Kainatın efendisi İsa freski günümüze kadar kalmamış.
* Kilisenin bir ilginç yanı da apsisin her iki yanında dar merdivenlerle çıkılan üst kısımda oluşturulmuş odaların olması.
* Bu odalarda ibadette kullanılan malzemeler, kıyafetler muhafaza edilir. Aynı zamanda inziva yeri olarak da kullanılır.
* Bu odalara Pastophorion denir. Tanrısal resimlerin barındırıldığı şapel anlamına gelir.
* Katedralin doğu kısmında 2. Smbat’ın eşi Kraliçe Katramide’nin mezarının da içerisinde olduğu bir şapel bulunur.
* Katedralin güneydoğu kısmında ise 2016 yılında Prof. Dr. Fahriye Bayram tarafından yapılan kazılarda Azize Hrispime’ye ithaf edilen bir şapele ulaşılır.
------------------------------
Katedralden sonra yolumuza devam ederiz ve Anadolu’daki ilk Türk camilerinden sayılan Ebül Manuçehr camisine ulaşırız.
Önce dışarıda asılı olan tabeladaki bilgiyi okuyalım: (Değiştirmeden aynen yazıyorum)
EBU'L MANUÇEHR CAMİSİ VE TÜRBESİ
MANUÇEHR CAMİSİ
ANI ULU CAMİSİ
Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alp Arslan Anı'yı feth ettikten sonra şehrin yönetimini Selçuklular adına sürdürmesi için emir Ebu'l Manuçehr'e vermiştir.
Ulu Cami olarak yapılmış olan yapı, Selçuklu Emiri Manuçehr tarafından 1071-1072 yılları arasında inşa ettirilmiştir.
Anadolu'da Büyük Selçuklu Mimarisine bağlanan ilk cami olan bu yapı, Ani'nin Şehristan bölümünün içinde kalan ve Arpaçay yönünde şehre bağlanan İpek Yolunu da kontrol edebilen hakim tepede kurulmuştur.
Meyilli arazide olmasından dolayı fevkani olarak inşa edilmiş olan cami geleneksel Türk Mimarisindeki Ulu Cami plan şemasını sürdürmektedir. Caminin ortadan kaldırılmış olan kufi yazılı anıtsal taş mihrabına ait mimari plastik parçalar kazılar ile ortaya çıkarılmıştır. Orta Asya Türk Minarelerinin geleneğini sürdüren sekizgen planlı cami minaresinin üzerinde renkli taşla işlenmiş "Bismillah yazışı vardır. Alt katı medrese olan yapı 20. yüzyıl başında yapılan kazılarda müze deposu olarak kullanılmıştır. Yapı ile ilgili kazı ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir. 2009 yılı kazılarında camiye ait bir türbe ortaya çıkarılmıştır.
Şimdi bilgilerimizi biraz daha ileri düzeyde vermeye çalışalım:
* Cami Alpaslanın emri üzerine Ebul Manuçehr tarafından yaptırılır.
* Yapı malzemesi olarak volkanik tüf taşı - trakit taşı kullanılır.
* 1064 yılındaki Ani fethinden sonra büyük katedral cami olarak kullanılır.
* Daha sonra 1071-1072 yıllarında şehrin yöneticisi Ebül Manuçehr tarafından Alpaslan'ın isteği doğrultusunda bu cami yaptırılır.
* Cami pek çok araştırmacı tarafından Anadouldaki ilk Türk camisi olarak adlandırılır. Ben de bir ilave yapayım.
* Cami Anadolu'daki ilk Türk - Kürt camisidir. Açıklayayım: Aniyi fetheden ve caminin yapılması emrini veren Alpaslan’dır. Camiyi inşa ettirip hizmete açan Alpaslan’ın bölgeyi emanet ettiği Ebül Manuçehr'dir. Alpaslan Türk’tür, Ebül Manuçehr Kürt’tür. İkisinin buluştuğu ortak nokta Müslüman olmalarıdır.
* Caminin şu anda kaybolan kitabesinin resmini Rus Arkeolog Nikolai Marr 1904 yılında resimlemiştir. O resimdeki yazılar aşağıdaki gibidir. Arapçasınının okunuşunu yazıyorum. Arapçasını bilgisayarda arapça harfler olmadığından aktaramıyorum.
Arapça kitabenin latin harflerine çevrilmiş hali:
Bismillahi’r-rahmani’r-rahim emara bibinai haze’l-mescid (ve’l-mi)naretü el-Emîru’l-Ecel Şucâu’d-Devle Ebû Şucâ’ Manuçehr b. Şâvur fî Devleti Mevlânâ es-Sultan el-Muazzam Şehinşah el-A‘zam ... (Seyyidu Muluk’l-Umem)( Ebu’l-Feth Melikşah b. Alp Arslan) (kaynak: Zekai Erdal – Şeddadilerden bahseden kitabeler – Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2019-14)
Türkçesi: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu mescid ve minarenin yapılması büyük emir Savr oğlu Şücauddevle Ebu Suca Manuçehr tarafından Efendimiz, Ulu Sultan, Büyük Sehinsah Doğunun ve Batının Sultanı Fetih babası Alparslan oğlu Melik Şah'ın zamanında emredildi."
-------------
* Caminin harimi, yani ibadet edilen iç kısmı dikdörtgen planlıdır, 3 sahınlı olarak yapılmıştır.
(Sahın/Nef: Yapılarda sütunlarla veya ayaklar ile birbirinden ayrılmış uzunlamasına mekanlara nef / sahın denir).
* Her sahında sütunlar arasında kare planlı mekanlar oluşur. Bu mekanların üstleri her biri ayrı özellikte tonozlar ile kapatılmıştır. Tonozlar polikrom denen teknikle değişik renklerdeki volkanik taşlar ile süslenmiştir.
* Caminin orijinal yapısına kuzeybatıda ve kuzeyde bulunan iki kapıdan girilir. Bu kapılar şu anda görünmez. Minare hizasındaki sütun altlıkları da camiye aittir. Caminin orijinalinin 3 sahınlıdır ama biz şu anda üstü kapalı 2 sahın görüyoruz. 3. sahın da Minare hizasından başlar.
* 8 köşeli Minare camiden daha sonra 1125 yılında Emir Fadlun tarafından yaptırılır.
* Minareye bugün bakınca yukarı kısımda açık bir şekilde Allah ve Bismillah yazılarını görürüz.
* Şerefeden sonraki kısmı yıkılmış minareye 99 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Bu da Esmaül Hüsna (Allah'ın 99 ismi) düşüncesi ile yapılmıştır.
* İmam veya müezzin yukarıya çıkarken ve inerken her basamakta bir isim zikreder.
* 33. basamakta ve 66. basamakta birer havalandırma penceresi vardır. 99. basamak ile şerefeye ulaşılır, orası da zaten aydınlıktır. Yani her 33. basamak aydınlığa açılır. Bunu tespihin imameleri gibi düşünebiliriz.
* Minare sonradan ilave edildiği için cami hariminin kuzeydoğu kısmında değişiklik olmuştur.
* 3. Sahının kuzeydoğu köşesindeki iki sütun arasına gelen kısım minare ile kapatılmıştır, bu da cami planını garip hale getirmiştir.
* Caminin içerisine girince sol tarafta havuz gibi çukur bir yer görülür. Burası alt katın bir parçasıdır.
* Caminin alt kısmında tonozlar ile örtülü bir medresesi vardır.
* Rus arkeolog Nikolai Marr camiyi depo olarak kullandığı dönemlerde bu kısımdaki tonoz açılarak görülen boşluk oluşturulmuştur. Orijinalinde burası kapalıdır.
* Görülen alan alt kısımdaki mekanlar ile bir bütünlük arz etmektedir.
* Cami iki katlı olduğu için alt kat medrese olarak kullanılmıştır.
* Batılı kaynaklarda Caminin daha önce ipek yolunun bitimindeki gümrük binaları olabileceği gibi daha önceki bir kiliseden de camiye dönüştürülmüş olabileceği aktarılır.
* Buna sebep ise, Türklerin bir yapı kültürünün olmadığından bahsedilir.
* Maalesef Türklerin yapı kültürünün olmadığı bizim pek çok aydınımızca da dillendirilir.
* Bu aydınlarımız Beşbalık, Turhan, Semerkant, Buhara, Merv gibi tarihi yerleşimlerdeki halen mevcut veya yok edilmiş olan mimari yapıları inceleme zahmetine girseler buradaki camiden çok daha eski tarihlere uzanan Uygur, Karahanlı, Gazneli, Selçuklu yapıları ile karşılaşırlar.
* Bu da göçebe Türklerin kalıcı mimari yapıları Anadolu'ya Bizans topraklarına geldiklerinde batı kültürü ile tanıştıktan sonra tanıdıkları iddiasını boşa çıkarır...
* Gerçi burada konusu değil ama kısa bir not: Kendimizi dünyanın en akıllısı olarak görmek ne kadar yanlışsa, kendimizi bir işe yaramaz, hakir, beceriksiz görmek de o kadar yanlıştır...
----------
* Cami o zamanki şehir merkezinde orta surların güney burcunun yakınında bulunur.
* Üç sahınlı Cami 1892 yılındaki Rus kazılarının başlamasına kadar sağlam durumdadır ve civardaki köylüler tarafından kullanılmaktadır.
* Cami 1904 yılında Nikolay Marr başkanlığında yapılan kazılar esnasında 1906 yılından itibaren kazı evi olarak kullanılır. * Daha sonra da kazılarda bulunan eserlerin depolandığı bir depo müze haline çevrilir.
* Bunun için de cami yapısında değişikliklere gider. Sütunlar ve kemerler arası duvarlar ile örülür.
* Daha sonra kazıdan çıkan eserlerin Rusya’ya taşınması planlanır.
* Caminin taş mihrabı ve ahşap minberi de sökülerek bu taşınacak eserler arasına konur.
* 1917 Lenin Bolşevik ihtilalinden sonra Rusya işgal ettiği bölgelerden geri çekilirken oluşan kargaşalar arasında kazıda bulunan eserler, caminin mihrap ve minberi de yağmalanır. Akıbetleri bilinmez.
* Bugün caminin sadece minaresi, mihrap duvarı, güney duvarı, fil ayağı sütunlar, kemerler ve üst kısımları orijinal olarak kalabilmiştir.
* İlk bakışta gören herkesin fark edebileceği adeta çirkince sırıtan sütunlar arası duvarlar sonradan Rusların kazı evi – müze deposu yaptıkları zamandandır.
------------------------------
Caminin Penceresinden Arpaçay üzerine kurulu tarihi İpekyolu köprüsünü görürüz. Ağağıya bizans dönemindeki görünümünü tasvir eden bir resim aldım.
* Köprü en iyi Manuçehr camisi penceresinden görülür.
* Köprü ilk kez Kamsarakan prensleri tarafından o zamanlar daha gür akan (Achurean) Arpaçay üzerine yaptırılır.
* 3. Aşot köprüyü tamir ettirir ve yeniler.
* 1. Gagik ise köprüyü yıktırıp yeniden yaptırır.
* Kızlar manastırı istikametinde de bir köprü daha yaptırılır ama o köprü günümüze kadar gelmez.
Bu köprü üzerine pek çok efsaneler de üretilir. Turunuzu renklendirmek adına rehberiniz size birkaç efsane de anlatır.
* Marco Polo’nun Çin seyahatinden dönüşünde Tebriz’den Trabzon’a Ani üzerinden geçer.
------------------------------
Manuçehr Camisi etrafına bir göz atıp yolumuza devam ediyoruz.
* Caminin önünden Katedral ve şehir surları istikametine giden dükkanların bulunduğu bir cadde kazılar sonunda açılmıştır.
* Dükkanların yerleri planları belirlenmiştir.
* Bu yol devam edilirse ileride tamamen yıkılmış olan Ebül Muammeran camisinin yıkık minaresinin parçaları görülür.
* Caminin Batı kısmına devam edilirse iç kale ve daha ileride kız kalesi olarak adlandırılan uç kısımda yapısı katedrale benzeyen bir Manastır kilisesi görülür.
* İç kaleye doğru yönelip yaklaşık 50 adım sonra sağa dönünce konut kalıntıları, büyükçe bir fırın görülür. Çok ilginç bir yapısı var. Ziyaret esnasında mutlaka görülmeli.
* Daha sonra fonksiyonu henüz bilinmeyen muhtemelen bir Musevi yapısı görülür.
* Yola devam edip Bostanlar deresi tarafına bakınca aynen Kapadokya’da olduğu gibi tüf kayalara oyulmuş konutlar ve mekanlar görürüz. Dere tamamen kurumuş konumda.
* Bostanlar Deresi ve Mığmığ Deresi tafındaki kayaya oyulmuş mekanlar Ani kentinin Ermeniler tarafından kuruluşundan önceki yörede yaşayan kabilelerin yerleşim yerleridir.
*Ani kurulduktan sonra da bu alanlar yaşam alanları olarak kullanılırlar.
Bostanlar deresine bakan kısımda muhteşem bir kilise daha görürüz.
------------------------------
Önce kilisenin önündeki tabelayı okuyalım:
Polatoğlu Kilisesi (Abughamrents): Horasandan gelen Pahlavlı Beylerbeyi Ebulamir tarafından yapılmıştır. Yapılış tarihi 994
Şimdi kilise hakkında biraz daha dedaylı bilgi verelim.
* Kilesinin ilk inşası ve banisi kesin olarak bilinmemektedir.
* Kilisede ilk kazı yapan Toros Toramanian kaynak belirtmeden kilisenin Pahlavuni ailesinden 941-982 yılları arasında yaşayan 1. Gregor Hamze tarafından babası Abughamrents’in anısı için inşa ettirildiğini ve Gregor Lusavoriç’e adandığını iler sürer.
* Okunaklı şekilde olan kitabeden anlaşılacağı üzere Kilise Pahlavuni ailesinin bir vakfiyesi olarak yapılır.
* 980 civarında Prens Gergor tarafından yaptırırır, karısı Shushan tarafından içerisi tezyin edilir.
* Gregor ve Şuşan’ın oğulları Vahram Pahlavuni de maddi destek sağlar.
* 1033 yılı civarı Vahram’ın oğlu Abughamr anısına bir vakıf kurulur ve kilise bu vakfa devredilir.
* Burada anne, baba, oğul iş birliği ile yapılan kilisenin torunun anısına vakfedildiğini görürüz. Tam bir aile dayanışması.
Kiliesinin kuzey duvarında bulunan kitabede şunlar yazar:
“489 (M.S. 1040) yılında ben, Apelgharib, Ermeniler’in marzpanı Gregor’un oğlu ve Abughamir’in torunu, en genç oğlu olmam nedeniyle babam tarafından ihmal edilmeme rağmen, aileme olan sevgim nedeniyle bu dinlenme yerini babam Gregor, erkek kardeşim Hamze ve Hrhimosedai için onarttım ve Aziz Stefanos ve Aziz Gregor şapellerini yaptırdım. Rahiplere koşulum şudur: Aziz Stefanos’ta her cuma günü annem Shushan, her cumartesi kardeşim Gregor; Aziz Gregor’da da her cuma dayım Sadoi, her cumartesi kardeşim Gregor (Hamze) için ayin yapılacaktır…”
(Kaynak: Prof. Dr. Fahriye Bayram, Brosset, 1860: 37-38; Ghafadarian-Hovhannisian, 2012: 46, 62).
* Kitabede ismi geçen Apelgharip Vahram’ın küçük kardeşi ve Surp Prkich kilisesini yaptırtan kişidir.
* Yukarıdaki kitabeden anlaşılacağı üzere daha önce yapılmış olan kiliseye Ablgharip1040 yılında ilaveler yaptırır muhtemelen de kilisede onarımlar da yaptırır.
* Kilisenin kendine özgü bir mimarisi var.
* Burada 3 basamaklı bir yapı stili görürüz.
* Kilisenin inşasında diğer binalarda olduğu gibi yapı malzemesi olarak volkanik tüf taşı kullanılır ve duvarlar dolgu tekniği ile yapılır.
* Kilise dışardan on iki yüzeyli (onikigen) olarak görülür.
* İçeride tavana, konik kubbeye kadar uzanan 6 niş vardır.
* Bu 6 niş köşelerinde oluşturulmuş yarım sütunlarla kubbeye kadar uzanır.
* Yarım sütunların oluşturduğu kemerler arasındaki pandantifler ile kubbeye geçiş yapılır.
* Kubbedeki pencereler kiliseye mükemmel bir aydınlatma sağlarlar.
* Bu kilisenin bir ilginç yanı da giriş kapısıdır.
* Tüm kiliselerin ana giriş kapısı genelde batıda olmasına rağmen bu kilisede giriş güneybatı kısmındadır.
* Prof. Dr. Fahriye Bayram kilisede 2012 yılında hatalı bir restorasyon yapıldığını belirtir.
* Kilisenin Kuzeyinde aziz Grigon ve Aziz Stephanos’a ithaf edilen şapel bulunmuştur.
* Bölgede kaçak kazı yapanlar bazı mezarları maalesef tahrip etmişlerdir.
------------------------------
Kilisenin yanında durup Bostanlar Deresi içerisindeki eski kaya yerleşimlerini uzaktan gördükten sonra başka önemli bir yapıya doğru yönelelim...
------------------------------
Yapının 3 ismi var. Hemen buradaki tanıtım levhasını okuyalım:
Aziz Havariler Kilisesi – Apostel Kilisesi – Kervansaray
Tarihi ve Banisi: Kilise mimari özelliklerine göre 10.-11. yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır. Üzerinde bulunan çok sayıdaki kitabeden en erken tarihlisi 1031 yılına aittir ve Vahram Pahlavuni’nin oğlu Abughamer’in bağış kitabesidir. Güneydeki gavit (giriş mekanı) bölümü 13. yüzyılda eklenmiştir.
Tanıtım: Kilise dışta doğu – batı yönünde dikdörtgen, içte tetrakonchos (dört yapraklı yonca) planlıdır. Konchların arasında, şapel gibi düzenlenerek üzerleri birer kubbeyle örtülen köşe mekanları yapıya ünik bir karakter kazandırmaktadır. Güneyindeki gavit bölümü renkli taş işçiliğine sahip örtü sistemi ve süslemeleriyle dikkati çekmektedir.
Şimdi de biraz detaylı anlatalım.
* 11. Yüzyılda Surp Arakelots Kilisesi (Havariler kilisesi olarak yapılır.
* Muhtemelen Vahram Pahlavuni’nin oğlu Abghamr tarafından yaptırılmış olabilir.
* Kilise haç planlı, dört apsisli bir yapıdır.
* Ortada bir ana konik kubbe haç şekli oluşturan her apsis üzerinde de birer konik kubbe ile kilisenin kendisine özgü bir yapı stili vardır.
* Kilisenin giriş kapısında ve iç tezyinatından diğer kiliselerde görülmeyen mukarnas süslemeler ile Selçuklu İslam sanatından etkilenmeler görülür.
* Yazılı belge olarak sadece 1031 yılı olarak tarihlenen Prens Abghamr’a ithaf edilen vakfiye yazısı bulunmuştur.
* Kiliseye 13. Yüzyılın ikinci yarısından sonra olduğu tahmin edilen bir Şamatun (yamatun) ilave edilir.
* Duvar sütunları üzerinde duran çapraz kemerler kubbeyi ve kubbeye geçişleri tutarlar.
* Tam orta kısımdı çapraz kemerler arasındaki günümüze kadar kısmen sağlam kalmış kubbedeki mukarnas işçiliği görebiliriz.
* Selçuklu tarzında tasarlanmış ana giriş kapısını ve ön duvarlar da kısmen korunmuş durumda.
* Kiliseye şapel,şamatun (gavit) gibi pek çok ek yapının eklendiği görülür.
* Gavit veya şamatun olarak adlandırılan birimler kiliselere bitişik / bağlı yapılmış olsalar da sadece dini amaçlı kullanılan bölümler değillerdir.
* 13. yüzyıldan olan bir kitabede buradaki şamatunun vergi ve gümrük tahsilatları için kullanıldığı yazılır.
------------------------------
Havariler kilisesinden yolumuza devam edip Ateşgede olarak adlandırılan Zerdüşt tapınağına ulaşıyoruz.
Zerdüştlük, Zertüştçülük, Zerdüştilik kavramları arasında burada kullanılan Zerdüştlük kavramını seçerek yazımıza devam ediyoruz. Zerdüşt tapınağı yerine zerdüşti tapınağı da denebiliyormuş…
Herzaman olduğu gibi önce buraya konulmuş olan tanıtım yazısını okuyalım.
Ateşgede
Tarihi ve Banisi: Pers ya da Sasaniler döneminde, M.Ö. 1. M.S. 4. yüzyıl arasında inşa edildiği düşünülmektedir. Banisi bilinmemektedir. Ani’de günümüze ulaşan dini işlevli en eski yapı budur.
Tanıtım: Tapınak silindirik gövdeli dört büyük paye ile sınırlandırılan baldaken şemaya sahiptir.
Hıristiyanlığın kabulünden sonra tetrakonchos (dört yapraklı yonca) planlı bir şapele dönüştürülmüştür ve çevresinde işlevleri tam olarak saptanamayan mekanlar bulunmaktadır.
Biraz daha bilgi ilave edelim.
* Bu görülen alanın Zerdüştlüğün önemli bir tapınağı olduğu düşünülür / tahmin edilir.
* Kare planlı bir yapıdır. Tapınağın nasıl görüldüğü, nasıl olduğu bilinmiyor.
* Burada yaklaşık 1.30 m. çapında silindirik dört adet sütun görülür.
* Sütunlar 1.80 m. ara ile yerleştirilir.
* Sütunların yüksekliği, sütunların başlıklı veya başlıksız oldukları, birleştirilip, birleştirilmekleri konusu halen bilinmezliğini korur.
* Rus arkeologlar üzerinde konik veya düz bir örtü olabileceğini tahmin ederler.
* Daha sonra tapınak bir Hristiyan yapısına, muhtemelen şapele çevrildiği düşünülür.
* Kazılarda daha sonradan ilave edilen pek çok mimari ögeye rastlanır.
————-
Şimdi de Ateşgedeler hakkında kısa bilgi edinelim… Bildiğimiz gibi Ateşgede Zerdüşt tapınağıdır.
Zerdüştlük / Zertüştçülük / Zerdüştilik / (Mecusilik):
Zerdüştlüğün (mecusiliğin) ilk kez ne zaman çıktığı kesin olarak bilinmez.
Zerdüşt hakkındaki tarihlemeler çok çelişkilidir. M.Ö. 1800 yılına kadar yapılan tarihlemeler vardır. Daha ileri giden tarihlemeler de vardır.
Genel kabül ise Zerdüştlük inancın temel görüşlerinin Zerdüşt doğmadan önce olduğu ve Zerdüşt’ün bu görüşleri Avasta ismindeki kutsal kitapta toparlayarak sistematik bir din haline getirdiğini savunan araştırmacıların yanı sıra öğretilerin bizatihi Zerdüşt tarafından ortaya konulduğu tezini savunan araştırmacılar vardır.
Günümüzde dünya üzerinde 120.000 ile 300.000 arasında Zerdüşti (Mecusi) inancında insanların olduğu tahmin edilir. Bunların çoğunluğu İran, Hindistan, Pakistan ve Amerika’da yaşamaktadırlar. Hindistan ve Pakistan’da yaşayan Zerdüştiler Parsiler veya olarak adlandırılır… (Farisi değil, Parsi.) (Çok ilginç hikayeleri var. İlgilenene otobüste anlatılabilir)
——
Tanrı İnancı:
* Başta her şeye hâkim bir tek tanrı / ilah vardır. Ahura Mazda her şeyin üstündedir. Ahura, Ormuz, Yezdan adları ile anılır…
* Dünyada her şey zıddı ile vardır. İyilik – kötülük, gündüz – gece, sağlık – hastalık gibi…
* Başlangıçta tek tanrılı din olan Zerdüştlükte inanç ayrılıkları yaşanır.
* Zerdüştler her şeyin üzerinde olan Ahura Mazda’ya yani tek bir tanrıya inanırlar. Yani tek yaratıcı, tek tanrı inancı.
* M.S. 309-379 yalları arasında hüküm süren 2. Şapur zamanında Zerdüştlük Dualizme yönelir.
* Her şeyin bir zıddı olduğuna göre zıtlıklar arasıdaki çekişmeden dolayı iki tanrıya inanırlar. Bir iyilik tanrısı vardır bu Ahura Mazda’dır, bir de kötülük tanrısı vardır bu da Ahrimen, Div, Angra Mainyu olarak adlandırılır...
* Zerdüştlükte en yaygın olan inanç ise Her şeyin hakimi olan Ahura Mazda vardır.
* Ahura Mazda’ya iyilikleri yaymada yardımcı olan 6 tanrı yaratır. Bu tanrılara İmşas pend (ebediyen mukaddes olan, hata yapmayan) denir. İslam, hıristiyanlık ve yahudilikteki melek algısına yakındır. (Fark meleklerin ilahi güçleri yoktur, kuldurlar, kişisel inisiyatif kullanmazlar, verilen görevleri yerine getirirler, İşas Pendler ise iyilikleri hakim kulmak için inisiyatif kullanabilirler.)
* İslamdaki kaza ve kader, hayır ve şerrin Allahtan geldiği fikrinin zıddına Zerdüştlükte hayır ve şerrin kaynağı ayrıdır.
* Zıtlıklar her zaman vardır. Hayırları İmşaş Pendler teşvik ederler, şerleri de Ehrimen teşvik eder.
——————
Konuyu uzatmadan ATEŞGEDE hakkında bilgileri toplayalım...
* İbadet maksadı ile yakılan kutsal ateşin olduğu tapınağa ateşgede denir.
* Ateşgede kapalı bir tapınak alanıdır. Üzeri kubbe veya tonoz ile örtülüdür.
* Ateşgedenin (tapınağın) aydınlanma pencereleri öyle ayarlanır ki, yanan ateşe güneş ışığının ulaşmaması gerekir. Nedeni ise güneşin aydınlığı ile ateşin cansız görünmesini önlemek.
* Kutsal ateş büyükçe bir kab içerisinde yakılır. Ateşgedenin (ibatethanenin en ön kısmında yer alır.)
* Genelde ateşgedelerdeki ateş hiç sönmez, devamlı yanık kalması sağlanır.
* Ateşin yanması ve yanık tutulması ile görevli din adamları ateş kabının yanına vardıklarında ağızlarını ve burunlarını sararlar ki nefesleri ile ateşi kirletmesinler.
* Ateşe üflemek çok büyük günahlardan sayılır.
* İbadetler ateşe doğru yönelinerek yapılır.
* Burada ateşe tapılmaz, Ahura Mazda’dan dolayı ateşe saygı gösterilir.
* Günde beş vakit ibatetleri vardır. İslamdaki namaz vakitleri ile büyük benzerliği vardır.
* Sabah ibadetleri çok önemlidir.
* Sabah ibadetine horoz kaldırdığı için horoz kutsal hayvan olarak görülür.
* Ateşgedelerde yapılan ibadet dışarda yapılandan daha makbul sayılır.
—
Kısaca Ateşgedeyi size aktarmaya çalıştım.
Şimdi yolumuza devam edip biraz ilerideki hemen hemen yok olmak üzere olan sadece bir duvarı kalmış Gürcü Kilisesine varıyoruz.
------------------------------
Şimdi yolumuza devam edip biraz ilerideki hemen hemen yok olmak üzere olan sadece bir duvarı kalmış Gürcü Kilisesine varıyoruz.
Buradakı küçük tanıtım levhasındaki yazıyı akdarıyorum. Malasef fazla detaylı bilgi bulamadım.
Tarihi ve Banisi: Kesin inşa tarihi ve banisi bilinmemektedir. Ancak güney cephesinde Gürcistan Patriği Etipane’nin ziyareti nedeniyle yazılmış ancak, günümüze ulaşamayan kitabenin 1218 tarihli olması kilisenin bu tarihten önce yapıldığını göstermektedir.
Tanıtım: Dışta doğu-batı yönünde dikdörtgen, içte tek nefli olan yapı iki katlıdır. Alt kat kripta işleviyle kullanılmış olmalıdır. Güney duvarında kabartma olarak işlenmiş “Meryem’e Müjde”ve “Meryem’in Elizhabet’i Ziyareti” sahneleri bulunmaktadır.
------------------------------
Gürcü Kilisesi yanındakı kısa sohbetin ardından eski Ani şehririn en görkemli kiliselerinden birisi olan Gakik kilisesinin kalıntılarına yöneliyoruz.
Yapının önündeki tabeladaki yazıdı şunlar yazar:
Gagik Kilisesi – Surp Gregor Kilisesi
1. Gagik ya da Aziz Gregor kilisesi adıyla anılan yapı 1. Gagik tarafından 1001 yılında Büyük Katedralin mimarı olan Trdat’a yaptırılmıştır. Bu yapının içinde 20. Yüzyılın başında yapılan kazılar sırasında Kral Gagik1’in 2,25 m. yüksekliğindeki müslüman sarığı ve kaftanı giymiş taş heykelinin bulunduğu kayıtlara geçmiştir.
------
* Gagik Kilisesi isminden de anlaşılacağı üzerine 995 – 1000 yılları arasında 1. Gagik tarafından yaptırılır.
* Kilise Aziz Gregor Lusarowitsch’e ithaf edilir. O yüzden Aziz Gregor Kilisesi olarak da anılır.
* Kilisenin mimarı Katedrali yapan Trtad ustadır.
* Ani’de Aydınlatıcı Gregor Lusarowitsch’e ithaf edilen 3 kilisenin en büyüğü bu kilisedir.
* 1. Gagik Zwarthnotz’ta dünyanın en eski ve en güzel kilisesi olarak bilinen 642 yılında yapılan ve 10. Yüzyıl başlarında bir deprem ile yıkılan Vagarşabat Kilisesinin benzerini burada kurmak ister.
* Zwarthnotz’daki kilise iki bölümlü bir kilise ve daha sade görünümünde idi.
* Gagik buraya 3 katlı, 4 apsisli dairesel bir kilise yaptırır.
* Çok basamaklı payelerin desteklediği bir bina yapılır.
* Farklı tasarımlarda 4 sütun kubbeyi taşır ve sütunlar arası apsislere ayrılır.
* Doğu Apsisi altar bulunduğu için biraz büyükçe yapılmıştır.
* Bina dışardan Kör kemerler ile süslenir.
* Kiliseye Batıdan, kuzeyden ve güneyden olmak üzere 3 kapıdan girilir.
* Gagik kilisesi kubbenin büyüklüğü ve ağırlığını uzun süre taşıyamaz ve 12. yüzyılın sonunda kubbe çöker.
* Birkaç kez tamir edilmek istenir, 1245’lerden sonra ise kentte Moğol yağmalarının verdiği sıkıntıdan dolayı tamir etme imkanı olmaz.
* Ardından gelen depremlerle de yapı daha çok tahrip olur.
* Aninin terkedilmesi ile zamanın içerisinde kaybolur.
* 1904-1906’daki Ras kazıları esnasında kilise ve çevresi kazılır.
* Kazılar esnasında Kral Gagik’in elinde kilisenin modelini tuttuğu büyükçe bir heykeli bulunur.
* İlginç olan ise Kral Gagik’in heykeli sarıklı ve kaftanlı yapılmıştır…
Heykelin resmini internetten kopyalayıp buraya koyuyorum.
------------------------------
Ani'de son ziyaret noktamız Selçuklu Sarayı olarak adlandırılan yapı olacak.
Tanıtım tabelasındaki yazı ile başlayalım.
Bismillahirrahmanirrahim
Ben Selçuklu Sultanı Alparslan ani şehrini fethettim ve yönetimine kendi hükümdarlığım altındaki şeddatlıoğullarından Ebu Manuçer’i atadım.
Selçuklu Sarayı Selcuklu Türkleri tarafından XII. yüzyılda yapılmıştır.
Sarayın ne zaman inşa edildiği hakkında bir bilgi yok. Muhtemelen kent fethedilir edilmez yeni yönetimin oluşturacağı kurumlar ve yönetim için buraya bir geçici yönetim binası yapılır. Daha sonra 12. yüzyılın başında da bu saray yaptırılır. İhtiyaç dahilinde de büyütülür. Daha sonraki şehrin sık sık el değiştirdiği dönemlerde şehre hakim olan Gürcüler İç kaledeki Kamsarakanlar Ermeni sarayını kullanırlar, Müslümanlar ise bu sarayı kullanır.
Sarayın orijinali iki katlıdır. Birinci kat ahşap malzeme kullanıldığı için günümüze kadar dayanamamış, yıkılmış. Katlar arasını ayıran muhtemelen sedir ağıcı kirişlerin yerleştiği yuvalar duvarlarda kısmen görülür.
Sarayın en göz alıcı yeri ise giriş kapısıdır. Tüm Selçuklu yapılarındaki ana giriş kapısı süslemeleri burada da kendisini başka bir güzellikte gösterir. Bilindiği gibi Selçuklu yapılarında taşın adeta bir dantela gibi işlendiği görülür.
Taş işçiliğinin en güzel bir şekilde işlenmesi ile portaldeki 8 köşeli Selçuklu yıldızları ile haç motifleri biri birlerine bağlanmışlardır. Üst kısımda da pencere kenarlarındaki baklava motifleri ayrı bir güzellik arz eder.
Sarayın karşılama odaları avlusu, büyükçe bir salonu ve etrafındaki odaları ile çok mükemmel çeşmesi dikkati çeker.
Sarayın arkası Bostanlar Deresi surlarına yaslanır.
------------------------------
Saygıdeğer sayfa ziyaretçilerim. Yaklaşık 3 saat süren Ani gezisini burada tamamlıyoruz. Tabii ilgiye göre turun süresi yaklaşık 2 saate düşürülebileceği gibi yaklaşık 4 saate de çıkarılabilir. Bu tur esnasındaki misafirlerin ilgileri, surouları doğrultusunda şekillenebilir...
Sayfamı ziyaret ettiğiniz ve okumak için zahmet çekdiğiniz için sizlere teşekkür ederim.
Ani gezinizi mutlaka bir Profesyonel Turist Rehberi eşliğinde yaparsanız, hafızanızda uzun süre yer edecek anlatımları dinlersiniz ve pek çok gizli güzellikleri yaşarsınız... Zaten organize turlar ile gittiğinizde mutlaka bir rehberiniz vardır. Eğer münferit gidecek olursanız da bölgeden bir rehber arkadaşın size eşlik etmesini sağlayabilirsiniz... Eğer ihtiyaç duyacak olursanız size bölgeden arkadaşların telefon numaralarını iletebilirim...
Herkese sağlıklı, huzurlu mutlu geçireceği zamanlardilerim...
Allah herkese kendi hayat felsefesine göre huzurlu ve mutlu yaşayacağı, verimli, bereketli, onurlu, temiz bir ömür nasip etsin...
Saygılar Selamlar
Muammer Çelik
rehbermuammer@gmail.com
0532-2643999