Saygıdeğer sayfa ziyaretçilerimiz,
Sayfa yazımı sürüyor. Sayfayı kendim hazırladığımdan biraz yavaş ilerliyor. Size zevkle gezebilecek şekilde sayfa akışı hazırlamak istiyorum. Onun için anlayışınıza sığınıyorum…
Mevlana dergahına girmeden önce dış mekanı kısaca tanıyıp içeriye öyle girelim.
Şu anda Mevlana Dergahının bulunduğu alan daha önceleri bir gül bahçesidir.
Bu gül bahçesi Alaaddin Keykubat tarafından Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’e hediye edilir. Bahaddin Veled Altunaba Medresesindeki derslerinden arta kalan zamanlarda sık sık bu gül bahçesine gelir ve burada tefekküre dalar…
Bildiğiniz gibi güller Peygamberimizi sembolize ettiği için, Bahaeddin Velet kendisini bu bahçede güller anasında nebevi atmosferde hisseder…
Bahaeddin Veled ölümünden sonra vasiyeti üzerine bu gül bahçesine gömülür. Mevlana Celaleddin Rumi de vefat edilince aynı bahçeye gömülür. Daha sonra Mevlana Dergahı bu bahçe içerisinde şekillenir.
Dergaha 4 kapıdan girilir.
Bu kapılar:
1. Dervişan Kapısı: Sultan Selim Camisi tarafındaki kapı. 2000 yılı başlarına kadar Müzenin ana giriş kapısı burası idi. Dergaha da buradan giriliyordu.
2. Hamuşan Kapısı: Dergahın güney tarafına, üçler mezarlığına bakan kapı.
3. Küstahan kapası: Dergahın doğu kısmındaki kapısı.
4. Çelebiyan Kapısı: Bu da dergahın kuzey tarafındaki kapı.
Kapının özelliğini tur esnasında rehberinize bırakıyorum. Rehberiniz size güzel ve etkili bir şekilde kapıları ve hikayelerini anlatacaktır.
Şimdi resimler ile bu kapıları görelim.
—————–
Sultan Selim Camisi yanındaki ana kapı Dervişan Kapısı olarak adlandırılır…
Mevlevi dervişleri bu kapıyı kullandıkları için Dervişan Kapısı adıyla anılır.
Kapının mermer sövelerinde ve kemer alınlığında tevazu zinciri kancaları görülür. Kapının en üst kurşun kaplı alınlığında mermerden yapılmış destarlı Mevlevi sikkesi görülür. Destarlı Sikkeyi ve tevazu kancalarını kırmızı daire içerisinde gösterdim.
Kapı kemeri üzerinde bir kitabe görürüz. Kitabede Dervişan kapısının ve kapının sağında ve solunda sıralanan dedegan hücrelerinin 3. Murat tarafından yaptıldığı yazılıdır. Kitabenin üst kısmında ise Adli mahlası ile tanınan 2. Mahmud’un tuğrası görülür. Tevazu zinciri, destar, dedegan kavramlarını tur esnasında rehber arkadaşımız size aktarır…
Aşağıya kapının resmini ve Arapça harfler ile yazılmış kapı kitabesinin tercümesini sizlere kolaylık olsun Latince harfler ile hazırladım.
Sizin de bildiğiniz gibi yazıyı sağdan sola doğru okuyacağız. Kitabenin Arapça harfler ile yazılan kısmın hemen altına lanin harfleri ile okunuşunu ve tercümesini aktardım. Resmin üzerine tıklarsanız resmi büyük olarak görür ve okursunuz.
—————–
Müzeye/Dergaha ziyaretçi girişleri dergahın aslında olmayan, ama girişlerin ve çıkışların daha sağlıklı işlemesi için açılan kapıdan giriş yapacağımız için dervişan kapısını solumuza alıp dergahın duvarlarını takip ederek güneye yürüyelim.
Batı duvarı ile güney duvarını birleştiren köşeyi sola dönünce biraz ileride ikinci kapıyı, Hamuşan kapısını görürüz. Bu kapı mezarlığa bakar. Osmanlı döneminde bugünkü tramvay ve vasıtaların geçtiği yol yoktur. Orası tamamen mezarlıktır. Bu kapı da mezarlığa açılır. Mezarlıkta suskununlar / sessizler olduğu için kapıya bu isim verilmiştir. Hamuşan, Suskunlar kapısı.
Kapıyı 2. Mahmud yaptırtır. Kapının üst kısmında 2. Mahmud’un tuğrası yer alır. Mermer kapı sövelerinde ve kemer alınlığında dervişan kapısında olduğu gibi tevazu zincirleri vardır.
—————–
Hamuşan Kapısından birkaç metre geride yol üzerinde bir mezar görülür. Bu Şair Şem-i’nin mezarıdır. Şair Şem-i çok ilginç bir kişiliktir. Rehberiniz tur esnasında size Aşık Şem’i hakkında güzel bilgiler anlatacaktır. Şair Şem-i’ye ziyaretçiler kendilerince bir anlam yüklerler… Ayrıca halk arasında çok ilginç mitolojik veya efsanevi anlatımlar yayılır…
—————–
Mevlana müzesine/dergahına yeni giriş kapısından giriş yapalım.
Şu anki dergahın bulunduğu yer dahil buradaki tüm alan Selçuklu’lar döneminde büyükçe bir gül bahçesi ve bu bahçe Bahaeddin Veled’e Sultan tarafından hediye edilir.
Yürüyerek devam edelim. Sol tarafımızda Mevlana dergahını tüm ihtişamı ile görürüz. Dergahın doğu tarafında hemen önümüzde gördüğümüz yarı harap durumdaki yapı Ahmet Eflaki Dede’nin türbesi. Ahmet Eflaki Dede konusuna döneceğiz. Şimdi Kapıları tanımaya devam edelim.
—————–
Ahmet Eflaki Dedede türbesini geçer geçmez solda küçük bir kapı görülür. Bu kapı Küstehan Kapısıdır.
Peki neden küstahan kapısı? Davranışları sebebiyle ihtar ve ikaz edilen, nihayet Dergahtan uzaklaştırılması gereken kişilere akşamdan sonra bu kapıdan yol verildiği için Küstahan Kapısı olarak adlandırılır… Daha detaylı mistik bilgi tur esnasında rehberiniz tarafından size verilecektir.
Küstehan Kapısı tekke ve zaviyelerin kapanması kanunundan sonra örülür ve bir sıva ile kaplanır. 1991 yılındaki müzenin yeni düzenlenmesi esnasında kapı eski halinde yeniden açılır. Onun için kapı bugün basit bir geçiş yeri gibi görülür. Orijinal halini bilmiyoruz…
Küstehan Kapısından girmeyip duvarı takip ederek batıya doğru yürüyüşümüzü sürdürelim.
—————–
Dergahın kuzey kısmında Çelebiyan Kapısını görürüz.
Çelebiyan Kapısı: Çelebilerin ikametgahlarının bulunduğu tarafa açılır. Bu kapıyı genellikle Çelebi efendiler kullanır. Onun için de Çelebiyan kapısı olarak adlandırılır. Bu kapıda da aynen Dervişan Kapısı ve Hamuşan Kapısı gibi en son 2. Mahmud döneminde tamiratlar ve yinelemeler yaptırılır. Onun için 2. Mahmut’un tuğrası görülür. Dervişan ve Hamuşan kapılarında tevazu zincirlerinin kancalarını görürüz, ama çelebiyan kapısında tevazu zincirinin uygulamasını görürüz.
Tevazu zincirinin tasavvuftaki ve mistik alemdeki yeri konusunda rehberiniz size daha detaylı bilgi sunacaktır.
—————–
Şimdi dergah avlusuna girmeden önce yanından geçtiğimiz ama anlatımını yapmadığımız Ahmet Eflaki dede Türbesine değinelim kısaca.
Ahmed Eflaki Dede Hazreti Mevlananın hayatı hakkında ve Mevlevilik
hakkında detaylı bilgi veren ilk alimlerden, ariflerden, dervişlerden birisidir.
Gerçi verdiği bilgiler bazen diğer kaynaklar ile çelişse de, hatta bazen çok abartılı olduğu iddia edilse de, ondan daha detaylı aktarımda bulunan olmamıştır. Hem Sultan Veled hem de Sipahsalar Mevlana’nın hayatını, yaşadıklarını, düşüncelerini aktarmaya çalışırlar. Ama Ahmet Eflaki Dede’nin Ariflerin Menkıbeleri adlı eseri her zaman kaynak olarak hep ilk sırada anılmıştır.
Eflaki Dedenin türbesi günümüze kadar tam korunaklı ulaşmamıştır. Sadece çinili iki duvar orijinaldir. Türbede bulunan Mezar taşına göre Eflaki Dede’nin 1360 yıllarında vefat ettiği düşünülür.
MEVLANA DERGAHI – AVLU VE KAPALI ALANLAR
Önce Avludaki önemli ziyaret noktalarını kısaca görelim.
Çelebiyan kapısından girdiğimizde hemen solda gül ve çiçek motifleri ile süslenmiş, bazıları da mevlevi sikkeleri şeklinde düzenlenmiş çok güzel şahideleri olan mezarlar görürüz. Burası Valideler Mezarlığı diye adlandırılır.
Burası Mevlevihanede görev yapan çelebilerin anneleri, eşleri ile kızlarının defnedildikleri mezarlıktır. Tabii tüm görev alan çelebilerin hanım akrabaları burada gömülü olanlardan ibaret değildir.
—————–
Avluya doğru yürüyelim.
Hemen karşımızda avlunun orta yerinde bir şadırvan görürüz. Şadırvanın doğusunda Mevlana’nın, ailesinin ve dergah için önem arz eden uluların ve dervişlerin mezarının bulunduğu türbe ve semahane bölümüne giriş yaparız. Şadırvanın kuzeyinde sıralanmış derviş hücrelerini ve bir adet selbebil görürüz. Şadırvanın batısında sıralanmış aynı zamanda dergahın dış cephesini teşkil eden derviş hücrelerini görürüz.
Şadırvanın biraz ilerisinde güney kısımda dergahın mutfağını ve önünde de “şeb-i arus” havuzunu görürüz. Dergah bahçesine nüfuzlarının etkisi ile yaptırtılmış Karaman Beylerinin türbelerini ve bir hanımefendinin türbesini görürüz.
Mezarlıklar kısmının ve türbelerin açıklaması sonra yapılacak
—————–
Şimdi Huzuru Pir olarak da adlandırılan türbenin ana mekanına girelim.
Türbenin bulunduğu yapılar topluluğu Karamanoğlu Beyliği döneminde ve Osmanlı döneminde ilavelerle, tamiratlarla devamlı değişikliğe uğrar. Tamiratlar ve değişiklikler cumhuriyet döneminde de devam eder. Tamiratlar ve değişiklikler cumhuriyet döneminde de devam eder.
—————–
Giriş kapısının üzerinde Arapça harfler ile kocamanca yazılmış YA HAZRETİ MEVLANA yazısı karşılar ziyaretçileri… Genelde tabelanın Türkçe tercümesi anlatıcılar tarafından EFENDİMİZ anlamında tercüme edilir…
YA kelimesi bir nidadır, çağrıdır, hitaptır… EY olarak tercüme edebiliriz…
HAZRETİ kelimesi bir saygı ifadesidir. Aziz, yüce, temiz, huzur veren, saygın anlamlarını taşır. Kutsanan, yüce görülen kavramlar içinde kullanılır…
MEVLANA kelimesi ise SAHİBİMİZ, EFENDİMİZ, DOSTUMUZ anlamlarını taşır.
Kapının mermer sövelerinin alınlığında yeşil zemin üzerine altın sarısı renk kullanılarak Arapça harfler ile yazılmış Konya Asarı Atika Müzesi ibaresi vardır.
Hemen onun üzerinde 2. Mahmut’un tuğrası görülür. Onun üzerinde ise Molla Cami’nin dergahı yücelten Farsça yazılmış “Bu makam aşıkların Kâbesi oldu, buraya noksan gelen tamamlanır” dizeleri vardır. Aynı dizeler farklı bir hat ile tilavet odasında da görülür.
Türbe ana kapısından içerisine giren geniş alan Tilavet odası olarak adlandırılır.
Dergah faaliyette iken burada hafızlar tarafından 24 saat devamlı Kur’an-ı kerim okunur. Tilavet odasında çeşitli hat eserleri ve bir adet de çok güzel kündekari ahşap eser görülür. Tilavet odasından Türbe bölümüne gümüş kaplı basık bir kapıdan geçilir. Bu kapı dergaha Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa tarafından 1600 yılında hediye edilir.
Huzuru Pire girince tarifi zor bir duygu kaplar insanı… Çoğunlukla yeşil, arada sırada da beyaz sarıklı sandukalar karşılar ziyaretçileri. Adete her bir sanduka bir şeyler fısıldamak istermiş gibi durur karşımızda…
Yeşil sarıklı sandukalar genelde Mevlana soyundan gelen kişilere ait mezarlara aittir. Beyaz sarıklı sandukalar da dergah için çok önemli, aileden sayılacak kadar yakın olan dervişlere, erenlere aittir…
Girişin hemen sol kısmına duvar boyunca sıralanmış altı adet mezar sandukası görülür. Bunlar Bahaeddin Veled ile birlikte Anadolu’ya gelmiş, hep Alimler Sultanının yakınında olmuş Horasan Erleridir…
Yine sol tarafta Bronzdan yapılmış Nisan Tası olarak adlandırılan büyükçe bir kap görülür. Bu kabı İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han dergaha hediye eder. İşlevi biraz şamanik izler taşıyan Nisan Tasının dergah ve zamanın bölge halkı için çok büyük bir önemi vardır. Nisan yağmurları küplerde biriktirilir. Perşembe günleri küplerden Nisan Tasına aktarılır. Dergahın kapısında dualar ve zikirler eşliğinde hastalara şifa niyetine dağıtılır. Bu ritüel dergah varlığını sürdürdüğü tüm zamanlarda her Perşembe günü tekrarlanır. Tekke ve zaviyelerin kapanmasından sonra, dergah müzeye dönüştürülür. Bu gelenek de ortadan kalkar.
Türbenin en etkileyici kısmı Hz. Mevlana’nın kabrinin bulunduğu alandır. Burada Mevlana oğlu Sultan Veled ile yan yana yatmaktadır.
Mevlana’nın mezarının doğusunda da Babasının Mezarı vardır.
Mevlana’nın defninden sonra üzerine ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden olan yüksekçe bir sanduka yaptırılır. Bu sanduka Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mevlana’nın üzerinden alınır ve Babası Bahaeddin Veled’in üzerine konur. Sanduka insan boyunda yüksek olduğu için halk arasında Mevlana’nın cenazesi getirilirken babası ayağa kalkmış gibi bir anlayışın yayılmasının nedeni olmuş…
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mevlana ve Sultan Veled mezarları üzerini kaplayacak şekilde büyükçe bir mermer sanduka yaptırılır, dergaha hediye edilir. Bu sanduka üzerine Sultan 2. Abdülhamid döneminde büyükçe bir örtü dokutturulur… Kanuni’nin sandukası ve 2. Abdülhamit’in örtüsü son yıllarda değiştirilir. Şu anda görülen sanduka ve örtüler yeni düzenleme sonunda konulmuştur.
Mevlana’nın mezarı ile ziyaretçiler arasındaki gümüş kafes 1599 yılında Maraş Valisi Mahmut Paşa tarafından yaptırılır. Gümüş kafesin bulunduğu yerden aşağıya mezar odasına açılan yol vardır. İbrahim Hakka Konyalı ve Mehmet Önder Mevlana’nın mumyalı olduğunu bildirirler…
Türbe kısmının kuzeyinde semahaneye geçilir. Semahane ve türbe iç içedir. Semahane kısmı daha önceleri Karamanoğulları döneminde yaptırılan semahanenin yerine yeniden Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılır…
Şu anda semahanede Mevlana’ya ait elbiseler, Mevlevi musikisi aletleri, el yazması eserler sergilenir. Semahanenin üst kısımlardaki kafesli olan bölümleri kadınlar bölümüdür. Semahaneye dışarıdan ziyaretçiler de gelebilmektedir…
Semahanenin hemen bitişiğinde mescit vardır.
Türbe ziyaretinin ardından dışarıdaki birimleri de kısaca tanıyalım…
Şadırvan: Yavuz Sultan Selim zamanında yaptırılır. Yapım tarihi olarak Müze müdürü Dr. Naci Bakırcı 1512 yılını yazarken, müze sayfasında 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden dönerken yaptırdığı yazılır. Ama şu anda görülen şadırvan 1868 yılında Sultan Abdülaziz dönemindeki tamirat ve yineleme sonucunda ortaya şekillenir. Cumhuriyet döneminde de şadırvanda 1932 yılında ve 1990 yılında iki büyük onarım ve yenileme çalışması yapılır…
Suyun kaynağı konusunda da ihtilaf vardır. Yaklaşık 15 km. uzaklıktaki Dutlu ve 22 km. uzaklıktaki Çayırbağı zikredilir. Araştırmacıların çoğunluğu Çayırbağı su kaynaklarını zikrederler. Çayırbağı bugün bile Konya halkı tarafından temiz, güzel içme suyu ile tanınır. Muhtemelen su Çayırbağı yöresinden getirilmiş olabilir.
Selsebil: Bu güzel mimari parça dergahın güneyinde niyaz penceresinin karşısına yaptırılır.
Müzenin hazırladığı tanıtıma göre selsebil 1814-1859 yılları arasında postnişin olan Mehmet Saîd Hemdem Çelebi tarafından yaptırtılır.
Mermer üzerine tasavvufi bir sanat çalışması yapılır. Mermer yüzeyine yerleştirilen çanaklar ile hem güzel bir görüntü oluşturulur, hem de tasavvufi bir mesaj verilir…
Çanaklardan en tabandaki büyük, diğerleri ise daha küçük olarak düzenlenir. Bu çanaklarda devir daim eden bir su vardır. Bu da hayatın döngüsünü, teklikten çokluğa ve çokluktan tekliğe yolculuğu simgeler…
En üstteki küçük çanak doğumdan sonra kişinin tek başına olmasını simgeler. İçine gelen su çanağın iki tarafındaki lülelerden bir alttaki iki çanağa akar… Bu belirli bir yalnızlık döneminden sonra kişinin hayatını başka bir kişi ile birleştirmesini, iki kişi olmalarını temsil eder… Bu iki çanağın sağlarındaki ve sollarındaki lülelerden akan sular alt kısımdaki üç çanağın içerisine akar… Bu üç çanak aileyi, çokluğu temsil eder… Kişi + eşi + çocukları… Aileyi temsil eden üç çanaktan sular yine lüleler ile bir alttaki çanaklara akar. Bu kez çanak sayısı yeniden ikiye düşmüştür. Çünkü çocuklar da yukarıdaki çanak sistemine göre kendi ailelerini kurmuşlar ve bu çanaktan ayrılmışlardır. Yine eşler baş başa kalmışlardır. Yani iki kişilik hayat devam eder. Bu iki çanaktaki sular yine lüleler ile bir alttaki tek çanağa akar… Artık eşlerden birisi de veda etmiştir, kişi tek başına kalmıştır. Çanakta oldukça büyümüştür… Ve bu tek çanaktan su en alttaki büyük hazneye akar. Bu hazne Kıyametteki toplu buluşmadır… Ayrılanlar tekrar orada bulaşacaklardır…
Selsebilden akan su insanları dinlendirirken, çanaklara akan suya çevredeki kuşlar gelirler su içerler hatta bazı kuşların orada yıkandıkları bile görülür. Bu da izleyenlere huzurlu seyirler sağlar… Bir ayrıntı daha. Mimar selsebili yaparken en üstüne eski Roma lahitlerinden birisinin kapağını yerleştirir. Yani bir mezar kapağının üst tarafta tamamlayıcı unsur olarak bulunması da ayrı bir güzellik veriyor ve tefekkür kapılarını aralıyor…
Şeb-i Arus Havuzu: Matbahın yani mutfağın önünde duran küçük havuzdur. Altıgen planlıdır. Mermerden yapılmış bir aslan heykelinin ağzından havuza su akar. Mevlana’nın vefat yıldönümlerinde havuz etrafında sema yapıldığı için Şeb-i Arus Havuzu olarak adlandırılır.
Burada bir havuz Mevlana zamanından beri vardır. Hatta Şems’in Mevlana’nın elindeki kitapları bu havuza attığını rivayet eden menkıbeler vardır. Havuz 2. Mahmut ve Abdülaziz dönemlerinde yaptırılan tamiratlardan sonra altıgen halini alır. Bazen çerisine para atıldığını görürsünüz. Bu günümüz ziyaretçilerinin ortaya çıkardığı bir çılgınlıktır. Lütfen kesinlikle para atmayın. Siz şaka niyetine atsanız bile bu zamanla insanlar arasında batıl inanca dönüşebiliyor…