Saygıdeğer sayfa ziyaretçilerimiz,
İlerleyen günlerde rehber arkadaşlarımızdan gelen bilgileri burada yayınlayacağız. Sayfa hazırlanana kadar sizlere Kültür ve Turism bakanlığı yayınlarından Türkiye’nin Turizm Değerleri kitabının 3. cildinden 1070-1096 sayfalarından bilgiler aktırıyoruz. Aşağıdaki bilgiler yukarıda bahsettiğimiz kitaptan aktarılmıştır.
Gaziantep genel tanıtım:
GAZİANTEP
Güneydoğu Anadolu’yu batıya, Akdeniz ve Ortadoğu’ya bağlayan yolların merkez noktası oluşu, Gaziantep Havaalanı’nın uluslararası statüye yükseltilmesi, kente mal, hizmet ve ziyaretçi akınını yoğunlaştırmaktadır.
Gaziantep topraklarının 1/4’ü tarıma elverişli olup, bir bölümü Fırat Nehri’nin sularıyla sulanmaktadır. Sulama yapılan yerlerde ekonomi değeri yüksek sanayi bitkileri yetiştirilebilmektedir.
Coğrafi yönden GAP’ın giriş kapısı, sanayi ve ticaret hacmi ile de GAP kalkınmasında temel teşkil eden Gaziantep, ekonomik yönden çevresindeki 20 ili etkisi altında tutmaktadır.
Gaziantep Anadolu’daki insan topluluklarının kültürünü yansıtan en eski merkezlerden birisidir.
Kent, Babil İmparatorluğu’nun yöredeki egemenliğinden sonra Hitit Devleti’nin (M.Ö. 1700) egemenliğine geçmiş ve Hititlerin önemli bir dini merkezi konumuna gelmiştir. Yörede, Hititlerin en büyük Tanrılarından Teşhup’un bir tapınağının bulunduğu yazılı kaynaklarda belirtilmektedir. M.Ö. 700-546 yılları arasında Assur, Med ve Pers imparatorluklarının yönetiminde olan kentin, Makedonya Kralı Büyük İskender’in Pers Devleti’ne son vermesi ile diğer Anadolu kentlerinde olduğu gibi siyasi sınırları değişmiştir. Yunan ve Roma dönemlerinde de dinsel merkez işlevini sürdüren Dülük’te, bu dönemden kaya ve yeraltı mezarlarıyla, anıtmezarlar bulunmaktadır. Roma döneminde yöre kültüründeki en önemli değişiklik Hıristiyanlığın yayılması olmuştur.
Bizans yönetiminde sürekli mezhep çatışmalarına sahne olan yörede Sasaniler bir süre egemenlik sürmüşse de M.S. 628’de Bizanslılar şehri yeniden ele geçirmişlerdir. 7. yüzyıl ortalarında İslam dininin yayılmasıyla güçlenen Araplar, Hz. Ömer döneminde M.S. 636’da kenti ele geçirmiş, yöre uzun süre Bizans-Arap çatışmalarına sahne olmuştur.
Gaziantep yöresi Türklerce 1067’de ele geçirilmiş, 1098 yılında Urfa Haçlı Kontluğu’na bağlanmıştır.
1150 yılında Antep’in Türkler tarafından alınmasıyla yörede Türkleşme süreci başlamıştır. Anadolu’nun büyük tahribat yaşadığı Moğol istilası ile 1270’de kent yıkılmıştır. 14. yüzyıl ortalarında baskınların azalmasıyla Antep yöresi 1339’da Dulkadiroğulları, 1471’de Memluklerin eline geçmiş, 1516 yılında Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim komutasında Memluklarla yapılan Mercidabık Meydan Savaşından sonra Osmanlı Devleti’nin topraklarına katılmıştır.
Kurtuluş Savaşı sırasında Antep halkının kenti işgalden kurtarmak için verdiği mücadele ve gösterdiği kahramanlık nedeniyle kente 08.02.1921 tarihinde Gazi unvanı verilmiştir.
Gaziantep Kalesi
Türkiye’de, ayakta kalabilmiş kalelerin en güzellerinden birisidir. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği hususunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, yapılan arkeolojik kazılar sonucunda, toprak zeminde bulunan bölümün altında tarih öncesi yerleşim tabakalarının olduğu düşünülmektedir. Tarihi yapının Roma döneminde gözetleme kulesi olarak inşa edildiği ve zamanla çapının büyüdüğü görülmektedir. Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde (M.S. 6. yüzyıl) onarım geçirerek günümüzdeki görünümünü almıştır.
Yaklaşık 100 m. çapında ve 1200 m. çevre genişliğindedir. Kalenin bedeninde 12 burç bulunmaktadır.
Kale çevresindeki hendeğin eni 30 m., derinliği 10 m’dir Kaleye geçiş, içe doğru açılan bir köprü ile sağlanmıştır. Kalenin kuzey burçlarından bir tanesinin Roma eseri olduğu ifade edilmekte, batıdaki burçların ise Memluklu döneminde yapıldıkları kitabeden anlaşılmaktadır. Yine kitabelerden anlaşıldığına göre kale köprüsünün iki yanındaki iki kule de Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılmıştır. Kalenin üzerinde hamam kalıntıları, sarnıçlar, mescit ve çeşitli yapı kalıntıları bulunmaktadır. Alt bölümlerinde, üst yapıya destek sağlamak üzere yapılmış büyük odalar, galeriler ve dehlizler, ana kütle altında ise bir su kaynağı bulunmaktadır.
Kale savunmasına testek amaçlı bir de hendek ile çevrelenmiştir.
Gaziantep Arkeoloji Müzesi
1944 yılında Nuri Mehmet Paşa Camiinde faaliyete geçen müze, 1969 yılında şimdiki bulunduğu binaya taşınmıştır. Müzede, arkeolojik kazı ve satın alma yoluyla derlenen pek çok eser sergilenmektedir.
Paleolitik dönemin çakmaktaşı aletleri, bir mamuta ait kemikler, Neolitik Çağ’dan seramik parçalar, Kalkolitik ve Tunç çağlarına ait taş, metal, seramik ve kemikten yapılmış figürinler, mühürler, saç iğneleri, bilezikler, çömlekler, kuş biçimli içki kapları, kılıç, ok ve mızrak uçları, Hititler dönemine ait taş steller, Pers ve Urartu madeni eserleri, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykelcikler, kandiller, cam eserler yer almaktadır.
Hasan Süzer Etnografya Müzesi
Hasan Süzer tarafından restore ettirilen yapı, 20. yüzyıl başında inşa edilmiş olan eski bir Antep evidir. Geleneksel Antep evleri tarzındaki bina ana kaya içine oyulmuş mahzen üzerinde üç kattan oluşmuştur. İkisi anayola, diğeri ara sokağa açılan üç girişi vardır. Ön cephedeki işlemeli büyük kapıdan “hayat” adı verilen avluya, küçük kapıdan ise “selamlık” denilen bölüme geçilmektedir. Tamamen doğal kayaya oyulmuş mağara görünümündeki bodrum katta pekmez ve zeytinyağı depolamaya yarayan küpler, yiyecek depolamaya yarayan bölümler ve su kuyusu bulunmaktadır. Binanın ikinci ve üçüncü katlarında yer alan bölümler günlük yaşamdaki işlevlerine göre yörenin eşyaları ile donatılmış, mankenlerle yapılan sergileme sonucu canlılık ve geçerlilik sağlanarak yörenin geçmiş yaşam biçimi günümüze yansıtılmıştır.
Bina içerisinde ayrı bir bölümde, Antep’in savunmasında kullanılan silahlar, savaş araçları, belgeler, savaşta yararlık gösterenlerle şehit olanların fotoğrafları sergilenmektedir.
Yesemek Açıkhava Müzesi
Yesemek Açıkhava Müzesi, İslâhiye ilçesinin güneydoğusunda bulunan Yesemek köyü yakınlarındaki Karatepe sırtlarında yer alır. Arazi gri renkte “dolarit” diye de adlandırılan bazalt taşlardan oluşmaktadır. Yesemek ilk defa 1890’da keşfedilmiş, buradaki sistemli araştırma ve kazı çalışmaları 1958-1961 yılları arasında yürütülmüş, 300’e yakın heykel çıkarılmıştır. M.Ö. 14.-7. yüzyıllar arasında Yakındoğu’nun en büyük taşocağı ve heykel işleme atölyesi, Geç Hititler döneminde Samal (Zincirli) Krallığı tarafından M.Ö. 1375-1335 tarihleri arasında işletilmiş ve burada yerli halk olan Hurriler çalıştırılmıştır. Samal (Zincirli) Krallığı’nın M.Ö. 9. yüzyıl sonunda Asurlar tarafından yıkılmasıyla birlikte taşocağı ve heykel atölyesi kapanmış, çalışan halk da bölgeyi terk etmiştir.
Tarihi bir heykel okulu niteliğinde olan ve geniş kapsamlı örgütlenme ve yönetim anlayışıyla işletildiği anlaşılan bu atölyeden, günümüzde yaklaşık 300’ün üzerindeki yontu taslağı toprak altından çıkarılmış olup belli bir düzende sergilenmektedir. Bunlar arasındaki sfenksler, aslanlar, dağ tanrıları, ayı adam ve çeşitli mimari parçaları izlemek mümkündür.
Dülük Antik Kenti
Gaziantep kent merkezinin 10 km. kuzeyinde yer almaktadır. Dülük, “antik kent” ve “kutsal alan” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Antik kent, günümüzde Dülük köyünün doğusunda kalan Keber Tepesi ve çevresinde toprak altında kalmıştır. Tarihi İpek Yolu’nun üzerinde bulunan bu antik kentte yapılan bilimsel kazılarda, Alt Paleolitik Çağ’a ait çakmaktaşı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Bu dönemde “Şarklı Mağara” barınma için kullanılmıştır. Dülük köyünün içinde ve çevresinde bulunan birçok kaya mezarı ve kaya kilisesi ziyaret edilebilecek şekilde düzenlenmiştir.
Hitit döneminde Dülük, Hitit Baş tanrısı Teşup’un kült merkezidir. Gök ve Fırtına Tanrısı Teşup’un tapınağında, sol elinde şimşek demeti, sağ elinde çift ağızlı balta ile boğa üzerinde durur halde taş kabartmaları ve bronz heykelcikleri bulunmuştur.
Klasik dönemlerde de Baş tanrı Teşup’un işlevi aynı kalmış, bu dönemde adı Zeus, Roma döneminde de Jüpiter Dolichenus olarak tanımlanmıştır. Dünyada bilinen, yeraltında inşa edilen Mitras (Mithraeum) tapınaklarının en büyüğü, Keber Tepesi’nin güney eteğinde bulunmuştur. Tanrı Mitras, gezegenleri simgeleyen yıldızlar, akrep, yılan, köpek vb. figürlerinin de eşliğinde, bir boğayı öldürürken resmedilmiştir; Bizans döneminde başpiskoposluk merkezi olarak “Telukh” adı ile anılmıştır. Dülük Kutsal Alanı ise, Evliya Dülük Baba’nın türbesi ile günümüze kadar kutsal kabul edilmiştir.
Zeugma Antik Kenti
Nizip ilçesinin 10 km. doğusunda, Fırat Nehri kıyısında bulunan Belkıs köyü yakınlarında yaklaşık 20.000 dönümlük bir arazi üzerinde yer almaktadır.
Büyük İskender’in ölümü ile generalleri arasında başlayan yönetim kargaşası, yeni kentlerin doğmasına, yeni yönetimlerin parlamasına neden olmuştur. Generallerden Seleukos l. Nikator, günümüzde Birecik Baraj Gölü olan Fırat Nehri kıyısında kurduğu kente, kendi adı ile Fırat’ın adını birleştirerek “Seleukeia Euphrates” adını vermiştir.
Kentin kuruluş ve imar çalışmalarından sonra eşi Apama adına “Apameia” kentinin kurulmasını sağlamıştır. Her iki kentin bağlantısını sağlamak amacı ile daha sonra büyük önem taşıyacak olan ve günümüze ulaşamayan köprüyü yaptırmıştır.
Zamanla gelişerek önem kazanan kent, Seleukos’un kızı Laodikeia’nn Kommagene Kralı Mithridates I. Kallinikos ile evlenmesi sonucu Kommagene Krallığı’na çeyiz olarak verilmiştir. 40 yıl süre ile Kommagene Krallığı’nın dört büyük kentinden bir tanesidir. Adıyaman ili sınırları içinde bulunan “Nemrut Dağı Milli Parkı”nda bulunan I. Antiokhos’un tümülüsü ve devasa heykeller kentin gelirleri ile inşa edilmiştir. M.Ö. 64’te Roma topraklarına katılan kente Romalılar geçit köprü anlamına gelen “Zeugma” adını vermişlerdir.
Zeugma, Roma’nın doğu sınırında bulunan en son kentlerden olması nedeni ile stratejik açıdan büyük önem taşımaktadır. Bundan dolayı, ilk olarak Anadolulu askerlerden oluşan Sikitia (İskit) Lejyonu, daha sonra 6.000 askerden oluşan IV. Lejyon, Zeugma’da konuşlandırılmıştır. Roma dünyasının seçkin grubundan olan üst düzey komutanlar, subaylar, danışmanları ile aileleri buraya yerleşerek kente ticari anlamda büyük hareket getirmişlerdir.
Önemli bir geçiş noktasında bulunan kentte para trafiğinin hareketlenmesi zengin tüccarları da buraya yönlendirmiştir.
Zeugma’nın önde gelenlerinin ve zenginlerinin yaşamaları için Fırat manzaralı teraslarda villalar inşa edilmiştir. Zeugma kenti, sanatta en iyi düzeye gelmiş pek çok usta sanatçıya ev sahipliği yapmıştır. Sanatçılar, villaların iç dizaynlarını hayal dünyasını zorlayan eserlerden oluşturmuşlardır. Tabanlarda, Fırat’tan çıkarılan rengârenk taşları kübik biçiminde 8-10 mm. boyutunda keserek (tessera) yapılan, mitolojik kahramanların öykülerinin betimlendiği mozaikler yer almaktadır. Eğer sanatçılar açık mavi, açık ve koyu yeşil, turuncu gibi renkte taşları doğada bulamazlarsa, bu renkleri cam tesseralarla elde etmişlerdir. Bunlardan Samsatlı Zosimos Usta’nın Zeugma’ya gelerek yaptığı “Venüs’ün Doğuşu” ve “Ziyafet Sofrası” adlı iki mozaiği hayranlık uyandırıcıdır.
Ele geçen mozaiklerin büyük bir bölümü Roma İmparatorluğu’nun en zengin olduğu, sanatının doruğa ulaştığı 2. ve 3. yüzyıla aittir.
Duvarlarda ise sanatçıların ustalıklarının hayranlık uyandırdığı renklerin ve şekillerin bütünleştiği freskler bulunmaktadır.
Duvar resimlerinde konu olarak tanrıça, insan, hayvan ve geometrik motifler kullanılmış olup, renklerin canlılığı ile uyumu ilgi çekicidir.
Zeugma’da, Fırat kıyısından 300 m. yükselen akropol tepesinde kentin koruyucusu Tyche Tapınağı vardı. Bu tapınak, Zeugma’nın kendi darp ettiği sikkeler üstüne görüntülenmiştir. Kentin kuzeyinde toprak altında agora, odeon ve hamam gibi resmi binalar, batısında tiyatro, askeri kamp, kuzeybatısında atölyeler, doğusunda ise villaların olduğu teraslar mevcuttur. Nekropol alanı, kenti güney ve batıdan iki ucu Fırat Nehri’yle sonlanan yarım ay biçiminde sarmıştır. Zeugma’nın günümüzde bile kusursuz diyebileceğimiz bir su şebekesi ve altyapı sistemi bulunmaktadır.
Görkemli kentin güzel günleri, Sasani Kralı I. Şapur’un Zeugma’yı yağmalayarak ele geçirmesi
ile son bulmuştur. Arkasından yaşanan bir deprem kentin geride kalan güzelliklerini de yok etmiştir.
- ve 6. yüzyıllarda kent Bizans egemenliğine girmiştir. 7. yüzyılda yaşanan Arap akınları sonunda halk topraklarını terk etmiştir.
Uzun süre tarih kitaplarında yer almayan kent, M.S. 9. ve 12. yüzyıllarda İslami yerleşim alanı olarak görünmektedir. Zeugma’dan geçen tarihi İpek Yolu’nun önemini yitirmesiyle kent de önemini yitirmeye başlamış ve 17. yüzyılda Zeugma’nın bulunduğu yerin yanına Belkıs köyü kurulmuştur.
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında hayata geçirilmesi planlanan Birecik Barajı nedeniyle arkeolojik açıdan oldukça zengin yapıya sahip olan Zeugma’daki değerlerin baraj faaliyete geçmeden önce kısa sürede kurtarılması için kurtarma kazıları yapılmıştır. Çıkan eserler bugün Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesinde sergilenmektedir.
Rumkale
Rumkale (Hromgla), Gaziantep’in Yavuzeli ilçesi sınırlarında, Kasaba köyünde bulunmaktadır. Fırat Nehri ile Merziman Çayı’nın birleştiği, Fırat’ın batı sahilinde yüksek kayalarla örtülü bir tepe üzerinde yer almaktadır. Stratejik açıdan önem taşıyan Rumkale’nin Assur Kralı III. Salmanassar tarafından M.Ö. 855 yılında ele geçirilen “Şitamrat” olduğu düşünülmektedir. Bölge, M.Ö. 9. yüzyıl ortalarından itibaren Assur, Med, Pers, Roma ve Arap uygarlıklarının yönetiminde kalmıştır. Günümüzde ayakta kalan mimari kalıntılar, Geç Roma ve Orta çağ karakteri taşımaktadır. Tarihi yapılar arasında en dikkati çekici olanı, geniş ve silindirik bir havalandırma kuyusu ile kuyunun kenarından helezonik bir yol ile Fırat seviyesinin altına kadar inen sistemdir. Hz. İsa’nın havarilerinden Johannes’in (Yohanna) Hıristiyanlığı yaymak amacı ile Roma döneminde Rumkale ve çevresinde yaşadığı belirtilmektedir. Johannes’in Rumkale’de inzivaya çekilerek İncil müsveddelerini kopyaladığı, koruduğu, daha sonra bunları Beyrut’a kaçırıldığı söylenmektedir. Hıristiyanlarca Johannes’in mezarının da Rumkale’de bulunduğuna inanılmakta ve kutsal sayılan yer ziyaret edilmektedir. (??? Kaynak???)
Merkezi Şanlıurfa’da olan Urfa Haçlı Kontluğunun başlıca kalelerinden birisi de Rumkale’dir. Haçlıların yenilgisi ile 1292 yılında kale ve çevresi Müslümanların yönetimine geçmiştir. Türk-İslam dönemine ait pek çok değerli eser günümüze ulaşmıştır.
Karkamış Harabeleri
Karkamış ilçesinde, Suriye sınırında bulunan Karkamış antik kenti, Yakındoğu arkeolojisinin en önemli yerleşimlerinden biridir. Tarihi kent, M.Ö. 2. bin yılda Anadolu’dan Mezopotamya’ya ve Mısır’a ulaşan yolların önemli kavşak noktasındadır. “İç Kent”, “Dış Kent” ve “Kale” olmak üzere 3 bölümden oluşan Karkamış’ta yönetsel ve dinsel işlevli yapılar, kentin çekirdeğini oluşturmaktadır.
İç ve dış şehir surları, tapınaklar ve hilani* tipi ev kalıntıları görülmektedir. Bu yapılarda Hitit ve Assur üsluplu kabartmalarda rahipler, savaşçılar betimlenmiştir. Erken ve Geç Hitit dönemlerinden kalma iki ana yerleşimin saptandığı Karkamış’ta, daha çok Geç Hitit dönemine tarihlenen ve simgeleşen kabartmalar, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
* Hilani: İki masif duvarı mekanın arasında kalan, üç yönden duvarlarla çevrili, bir yönden dışa açılan ve bu yönde genellikle iki ahşap sütunla taşınan yapı tipi. Kuzey Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır. Asurlulurca ve daha sonra da Geç Hitit mimarlığında kullanılmıştır. https://sanatsozlugum.blogspot.com/2014/03/hilani.html
Tilmen Höyük
İslâhiye ilçesinin 10 km. doğusunda yer alan höyük 1958 yılında yapılan kazılarda saptanmış olup, 24 m. yüksekliğiyle bölgenin en yüksek höyüğüdür. Höyüğe ait buluntular eski Mezopotamya ve Suriye kültürleri ile Anadolu kültürleri arasındaki bağı ve karşılıklı ilişkiyi göstermektedir. Yapılan kazı çalışmalarında M.Ö. 3. bin yılın son dönemlerinde burada Yamhad Krallığı’na ait büyük bir kent bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Höyüğün kuzeydoğusunda 8 m. yüksekliğinde 17 basamaklı bir rampa ile çıkılan yuvarlak kuleler mevcuttur. Höyükten çok sayıda araç gereç, takılar ve süs eşyası çıkarılmıştır.
Sakçagözü (Coba Höyük)
Gaziantep-Adana karayolunun 50. km’sinde yer alan Geç Hitit döneminin önemli merkezlerinden birisidir. Burada kazılar 1907-1911 yılları arasında devam etmiş, kazılarda Hitit dönemine ait yapılar, kenti çevreleyen surlar, saray kalıntıları, yapıları süsleyen orthostatlar* ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Hitit üslubunda yapılmış kabanınalar ve heykelcikler de bulunmuştur. Bunların birçoğu Ankara, İstanbul müzelerinde ve yurtdışındaki müzelerde sergilenmektedir.
Zincirli (Samal) Ören Yeri
İslâhiye ilçesinin 10 km. kuzeyinde, Fevzipaşa bucağına bağlı Zincirli köyünde yer almaktadır.
Eski adı Samal olan bir krallık kentini ve kalesini barındıran ören yeri, Geç Hitit dönemine ait krallıklardan birisidir. M.Ö. 920’de Arami, M.Ö. 743’de Assur’a bağımlı devlet görünümünde olup, M.Ö. 725 yılında Assur İmparatorluğu’nun sınırlarına dahil edilmiştir. Arkeolojik kazılarda saraylar (M.Ö. 9.-8. yüzyıl), akropolisi ve sur (M.Ö. 13. yüzyıl) duvarları tespit edilmiştir. Hitit dönemine ait sfenks oldukça etkileyicidir ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Ayrıca kale ve sur kapısında çok sayıda heykel ele geçirilmiştir. Heykellerde tasvir edilen Kral Kilamuva ve Barakab M.Ö. 900-700 yılları arasında Zincirli’yi yönetmiş , kentte bayındırlık çalışmalarına girişmiştir. M.Ö. 9. yüzyılın 2. yarısından itibaren Arami sanatı kendisini saray yapılarında göstermektedir. Sanat tarihi açısından büyük değer taşıyan Arami sanatının örnekleri, Kral Kilamuva’ya (M.Ö. 832-810) ait hükümdar rölyefi, Arami yazıtlı bazalt orthostat* ve aynı kralı oğlu veya bir saraylı ile betimleyen bazalt steldir.*
*Orthostat:
Arkeoloji Terimi Olarak Orthostat:
Alt duvar sıralarını oluşturan büyük taş bloklar.
Sanat Terimi Olarak Orthostat:
1. Eski Mezopotamya özellikle Asur ve Hitit mimarîlerinde, yapıların dış cephelerinin altında yer alan kabartmalı taş blok.
2. Hitit mimarisinde yapıların alt kısmında yer alan dikey duran üzerinde kabartmalar bulunan blok taş.
Kaynak: https://www.dersimiz.com/terimler-sozlugu/orthostat-nedir-ne-demek-17345
Stel:
Arkeoloji Terimi Olarak Stel:
Genellikle yazıt, bezeme ya da her ikisini de içeren ve dik bir biçimde zemine yerleştirilen dar levhaya verilen ad.
Sanat Terimi Olarak Stel:
Küçük dikili taş, mezar sütunu veya taş levha.
Kaynak: https://www.dersimiz.com/terimler-sozlugu/ara.php?q=Stel
Hisar Anıt Mezarı
Araban ilçesine bağlı Hisar köyünde bulunmaktadır.
M.S. 2-3. yüzyıllarda Roma döneminde inşa edilen tarihi anıt mezar, yapıldığı dönemdeki pek çok özelliğini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Mimari yapı, 10-11 m yüksekliğindedir ve oldukça düzgün kesilmiş blok taşlardan inşa edilmiştir. Anıt mezarın yörenin önde gelen bir komutan ya da yöneticisine ait olduğu düşünülmektedir. Mezar üç bölümden oluşuyor. İçinde mezar odasının olduğu yüksek kare bir podyum üstünde, dört köşede silmeli, paye sütunlar, bunun üstünde ise anıt tipi piramidal çatı bulunmaktadır. Mezarın tepe noktasında Korinth tipi işlemeli bir sütun başlığı vardır.
Elif Anıt Mezarı
Elif Anıt Mezarı, Araban ilçesinin Elif köyündedir.
Tarihi yapının bulunduğu yer Fırat Nehri’ne paralel uzanan Zeugma-Samsat ve batıdan gelen Dülük yollarının kesişme noktasında konumlanmıştır.
Mezar, M.S. 2-3. yüzyıllarda kesme taştan inşa edilmiştir. Mezarın gövdesi kare bir podyum üstünde yükselmektedir. Yapının gövdesinin üstü çapraz tonozlu bir çatıyla kapalıdır. Mezarın gövdesinin her iki tarafı kemerlidir. Korinth tipi işlemeli sütun başlıkları üzerinde yarım daire biçimli kemerler bulunmaktadır. Roma döneminde sıkça kullanılan Medusa başları, kuşak halinde anıtın podyumla gövde arasını sarmaktadır.
Hasanoğlu Anıt Mezarı
Araban ilçesi, Hasanoğlu köyünde yer alan anıt mezar kare planlı bir kaide üzerine kesme taştan inşa edilmiştir. Güney ve batı cephelerinin paye-sütun ve bunların üzerine oturan kemerlerindeki mimarisinden daha estetik ve itinalı yapıldığı anlaşılmaktadır. Kuzey ve doğu cephelerindeki duvarları tümüyle, kaidesi ise yarıya kadar hasar görmüştür. Bu anıt mezarın da M.S. 2. yüzyıl başlarında yapıldığı sanılmaktadır.
Gaziantep Dolmenleri
Yavuzeli ilçesinde, Yavuzeli-Araban yolunun batısında, biri Ballıkköy’de, diğerleri ise Küçük Karakuyu köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Küçük Karakuyu halkı tarafından bu dolmenler “Gavrikul” (Delikli Taş) olarak isimlendirilmektedir.
Bu çevredeki dolmenler, yaklaşık 650 m. yükseklikten itibaren görünmeye başlayarak, 850 m.lik bir arazide dağılım gösterirler. Dolmenlerin yayıldığı bu coğrafi alan, Karadağ’ın eteklerindeki kireçtaşı tepeliklerinde yer almaktadır. Kalker yapılı arazide yapılan çalışmalar sırasında toplam 26 adet dolmen saptanmıştır. Gaziantep dolmenlerinde ayakta kalan parçalar daha çok yan yana konulan iki blok taş ve bunların üzerindeki bir blok taş olmak üzere üç adet yassı bloktan ibarettir.
Gaziantep dolmenleri, Adıyaman Kargalı dolmenleri gibi dörtgen podyum, dolmen örtüsünün biçimi ve oda biçimi ile taşlarının kabalığı, boyutları açısından Levant bölgesinin Akdeniz özelliğini taşımakta,
İsrail dolmenleri ile de benzerlik göstermektedir.
Bu eserlerin Levant dolmenleri gibi Bronz Çağı toplumlarınca yapıldığı kabul edilmektedir.
Tilbaşar Kalesi
Oğuzeli ilçesinin yaklaşık 12 km. güneydoğusundaki Gündoğan köyünde yer almaktadır. M.Ö. 3.000 yıllarından itibaren iskân edilmiş olan höyüğün üzerine yapılmıştır. Tarih öncesi dönemlerden sonra klasik çağlarda da yerleşimin devam ettiği kent, yollara ve kavşaklara hâkim ve yüksek bir tepeye sahip olduğundan M.S. 11.-12. yüzyıllarda Haçlı Seferleri sırasında yeniden ele alınmış, surla çevrilen kentte sağlam bir kale inşa edilmiştir. Yapılan arkeolojik kazılarda Eski Tunç Çağı, Bizans, Eyyubi ve Haçlı dönemi yerleşmeleri ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde höyük üzerinde toprak yığıntısı haline gelen kent surlarının kalıntısını görmek mümkündür.
Araban Kalesi
Araban ilçe merkezinde bulunan yüksekçe ve üstü düz bir höyüğün üzerinde yer almaktadır. Bugün gözle görülebilen kalıntıların hemen hepsi de Orta Çağ’da yapılmış kale/şehirden kalmadır. Araban, Orta Çağ’daki adı ile “Raban”, 11.-12.yüzyıllarda Urfa Haçlı Kontluğu’na bağlı önemli bir merkez konumunda idi. Tepe üzerinde blok taşları ile inşa edilmiş ve bir dönem cami olarak kullanılmış büyük bir yapı dikkati çekmektedir.
Şeyh Fethullah Camii
Gaziantep’in Kepenek Mahallesi’nde bulunmaktadır. Cami, ilk yapıldığı tarihe ait özgün biçimini korumaktadır. Caminin mimari yapısı Gaziantep’te seyrek görülen Selçuklu Mimari özelliklerini taşır. Gaziantep savunmasında şehit olan Kara Yılan’ın (Molla Mehmet) mezarı burada bulunmaktadır.
Ömeriye Camii
Gaziantep’in en eski camiidir. Düğmeci Mahallesi’nde bulunmaktadır. Kayıtlarında 1210 yılında onarıldığı yazmaktadır. Yapının minare şerefesinin korkuluklarında oyma taş işçiliğinin ustalığı dikkati çekmektedir. Mihrap ve taçkapı kısmı siyah beyaz kesme taşlarla örülmüştür.
Boyacı Camii
Hamdi Kutlar Caddesi’nde bulunan, Gaziantep’in en eski camilerinden olan tarihi yapının minberindeki kitabede, 1358 tarihinde yapıldığı yazmaktadır. Boyacı Camii’ni öteki camilerden farklı kılan özellik, minberinin kızaklı olması ve duvardaki özel bölmesine girip çıkabilmesidir. Ayrıca caminin içindeki ince ahşap işçiliğinin güzelliği de dikkati çekicidir. Avlu girişinin sağında tek şerefeli çokgen gövdeli peteksiz bir minaresi bulunmaktadır.
Ahmet Çelebi Camii
Ulucanlar Mahallesi’nde bulunmaktadır. Mimari yapı, cami ve kastel olarak yapılmış olup, ahşap işçiliğinin nadide eserlerindendir. Kitabesinden 1672 tarihinde yapıldığı belirtilmektedir.
Hacı Nasır Camii
Elmacı Pazarı olarak bilinen yerde, 16. yüzyılda mescit olarak yapılmış, yaklaşık 140 yıl sonra minber konularak camiye dönüştürülmüştür.
Kitabesinde, 1812 tarihinde mimari onarım geçirdiği belirtilmektedir.
Eyüpoğlu Camii
Eyüpoğlu Mahallesi’nde bulunmaktadır. Caminin, 1586 tarihli mahkeme sicillerinden, bu tarihten önce yapıldığı tahmin edilmektedir. Minaresi tek şerefeli olan cami, içten çapraz tonozludur, şerefe altı mukarnaslıdır. Gövde ve petek kısımları sağır kemerlerle süslenmiştir. Mihrap, siyah vişne çürüğü ve beyaz mermerle çeşitli geometrik şekillerden oluşan süslemelere sahiptir. Camide merdiven ile çıkmalı minber ve vaaz kürsüsü vardır.
Kılınçoğlu Camii
Kılınçoğlu Mahallesi’nde bulunmaktadır. 1672 yılından önce mescit olarak yaptırılmış olup, daha sonra minber eklenerek camiye çevrilmiştir.
Duvarlarının kale suru tarzında kalın olması, caminin farklı bir özelliğidir.
Alaybey (Gami Bey) Camii
Alaybey Mahallesi’ndedir. Belgelerden, caminin 1595 tarihinden önce yapıldığı anlaşılmaktadır.
Üç ayağa oturan, dört kemer gözlü olan son cemaat yeri, çapraz tonozla örtülüdür. Merdiven ile çıkmalı minberi ve vaaz kürsüsü bulunan cami, kesme taş işçiliğinin zarif bir örneğidir.
Şirvani (Şirvani Mehmet Efendi) Camii
Sefer Paşa Mahallesi’nde bulunmaktadır. Tarihi Gaziantep camileri arasında minaresi iki şerefeli olan tek camidir. Belgeler, caminin yapılış tarihini 1677’den önce olarak vermektedir. Halk arasında “caminin herhangi bir nedenle yıkılması durumunda yapıyı tekrar inşa edebilmek için gerekli maddi olanağı sağlayacak altın ve gümüşün, temelinde gömülü olduğu” efsanesi dilden dile dolaşmaktadır.
Camide, eskiden dervişlerin zikrettikleri bir oda ile ahşap süsleme sanatının kullanıldığı bir müezzin mahfili ve kızaklı minberi bulunmaktadır.
Alaüddevle (Ali Dola) Camii
Eski Saray Caddesi’nde bulunmaktadır. Belgeler 1515 tarihinden önce yapıldığını gösteriyor. Caminin günümüzde sadece minaresi yıkılmadan korunabilmiştir. 1901 ‘de giriş yüzü siyah ve beyaz taşlardan tek kubbeli olarak yeniden inşa edilmiştir.
Kilise mimarisinde görülen kemer içindeki küçük sütunlu pencere ve üzerinde yuvarlak bir pencereden oluşan sistem burada da uygulanmıştır
Mihrabın üçgen bir alınlık içine alınması, kiliselerde bulunan bir özelliktir. Yan duvar pencereleri çevre silmelerinin büyük boyutta olması ve içerideki mihrap süslemeleri, barok özellikleri taşımaktadır.
Nuri Mehmet Paşa Camii
Çukur Mahallesi’ndedir. Kayıtlardan, 1786 yılından birkaç yıl önce yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Mihrap önü kubbe ile yanlar çapraz tonozla örtülüdür. Dış avlu ile son cemaat yerinin birleştiği bölümde Klasik Osmanlı tarzındaki iki şerefeli minare yer alır.
Mihrap sarı, siyah, bordo renkli mermer malzeme ile zikzak motifli süslemeye sahiptir. Mihrabın yanlarında birer balkon minber bulunmaktadır.
Hüseyin Paşa Camii
Gaziler Caddesi üzerindedir. 1719 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı camide, iki ayağın ve duvarların taşıdığı eşdeğerde altı kubbeli örtü sistemi uygulanmıştır. Son cemaat yeri de sivri kemerlere oturan üç kubbe ile örtülüdür. Duvarlarla çevrili dış avlusu vardır. Minaresi, çokgen gövdeli ve iki şerefelidir.
Kurtuluş Camii
Gaziantep’in Tepebaşı Mahallesi’ndedir. Mimari 1892 tarihinde kilise olarak inşa edilmiş olup, daha sonra camiye çevrilmiştir. Kurtuluş Camii, estetik mimari dokusu ve tarihi verileri yansıtan yanı ile Gaziantep’in en büyük camilerindendir. Yapı eski bir Gregoryan kilisesidir.
Türbeler
Ökkeşiye Hazretleri, Yuşa Peygamber ve Pirsefa Hazretleri Türbesi görülmeye değer ziyaretgâhlardır. Türbelerin yakın çevresinde bulunan mezar taşlarında tarihi dönemlere ilişkin özellikleri görmek mümkündür.
Kendirli Kilisesi
Şahinbey ilçesinde bulunmaktadır. Kilise, 1860 yılında Fransız misyonerler ve III. Napolyon ‘un yardımı ile yapılmıştır. Dikdörtgen planlı olup, geniş bir bahçe içerisinde siyah kesme taştan bir temel üzerine beyaz kesme taşlarla yapılmıştır.
Üç basamakla çıkarak ulaşılan giriş kapısı ahşap, üzeri üçgen alınlıklı, yanları sütun payelidir. Tabanda kırmızı ve beyaz renk tonlarındaki mermerle yapılmış satranç tahtası motifli döşemeler dikkati çekmektedir. İç kısmı çapraz tonozlu olup, dört ayak üzerine inşa edilmiştir.
Nizip Fevkani Kilisesi
Nizip ilçesinin Şıhlar Mahallesi’nde, Bizans dönemine ait bir kilisedir. Günümüzde kullanılmayan yapı, daha önce bir süre han olarak kullanılmıştır.
Şair Aziz Nerses Kilisesi:
Rumkale’nin güneyinde yer alan hükümranlık kilisesini 1173’te Şair Aziz Nerses yaptırmıştır. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı kilise, üç nefli ve üç apsislidir. Batısında narteks kısmı yer alır. Doğu cephesinin ortasında silmeli çerçevenin iki yanında birbirine benzer kabartmalı levhalar vardır. Sol levhada, haç ve rumi süslemelerin altında başlarını geriye çevirmiş karşılıklı duran iki aslan, sağ levhada ise iki palmet arasında başını sağa çevirmiş, kanatlarını açmış iki kartal kabartması bulunmaktadır. Bu kilise İslam döneminde cami olarak kullanılmıştır.
Havra
Düğmeci Mahallesi’nde bulunan Havranın (Sinagog) ilk yapılış tarihi 1886 olarak kayıtlıdır.
Yapının güneyinde ibadet salonları, kuzeyinde ise iki katlı lojman yer almaktadır. İbadet salonları ve yapı, günümüzde kullanılamaz durumdadır. Binanın çatısı, yan duvarları ve orta kemerlerin bir kısmı günümüze ulaşmıştır.
Hanlar
Gaziantep’te, bu yapılardan günümüze ulaşan eserlerin bir bölümü Tuz Hanı, Şire Hanı, Tütün Hanı, Hışva Han, Mecidiye Hanı, Emir Ali Hanı, Anadolu Hanı, Kürkçü Hanı, Belediye Hanı, Elbeyli Hanı, Yeni (Yüzükçü) Han, Hacı Ömer Hanı, Millet Hanı, Büdeyri Hanı, ve Paşa Hanı’dır.
Hamamlar
Gaziantep’te Şeyh Fethullah Hamamı, Hüseyin Paşa Hamamı, Paşa Hamamı, Keyvanbey Hamamı, İki Kapılı Hamam, Naip Hamamı, Nakipoğlu Hamamı, Tabak Hamamı, Eski Hamam ve Pazar Hamamı yer almaktadır.
Bedestenler
Bedestenlerden en önemlileri, Hüseyin Paşa Bedesteni, Kemikli Bedesten ve Zincirli Bedestendir.
Kasteller
Suların buharlaşmasını önlemek ve belli bir yerde toplanmasını sağlamak amacı ile açılan özel kanallar olan kasteller, 30-40 basamakla yeraltına inilmesini sağlayan mimari yapılardır. Gaziantep’e özgü olan eserlerden, Şeyh Fethullah, İmam-ı Gazali, Kozluca, Pişirici ve Ihsan Bey kastelleri günümüze gelebilmiştir.
Gaziantep Evleri
Geleneksel mimari yapısı ile Güneydoğu Anadolu, Mezopotamya ve Suriye’ye özgü özellikler taşıyan Antep evleri, dar sokaklar boyunca bitişik düzende sıralanarak yörenin iklimine uygun şekilde inşa edilmiştir. Duvarla çevrili taş evler, avlulu, düz çatılı, eyvanlı ve alt katı sağır yapılardır.
Karasal iklime sahip oluşu, yazların çok sıcak olması nedeniyle mimaride avlu anlayışı hâkimdir.
Evlerdeki avlulara, yaşantının büyük bölümünün burada geçmesi nedeniyle “hayat” denmektedir. Gaziantep’te genelde iki katlı evlere rastlanılmaktadır. Antep evleri, yüksek duvarlar arkasında, dış mekânlardan soyutlanmaya çalışılmış, avluya dönük yapılardır. Evlerin ikinci katında sokağa yapılan ve dışı metalle kaplı olan konsol çıkıntılarına köşk denir. Yazları yaşamın özellikle evde geçmesi nedeniyle içe dönük yaşam tarzına önem verilmiştir. “Hayat”ta işlemeli taşlar, kenarlarda çiçeklikler ve ortada da “gane” adı verilen havuz bulunmaktadır. Üst katlara dıştan merdivenlerle ulaşılır. Buralarda, sofa etrafında sıralanmış, çoğu zaman eyvanlı odalar yer alır. Sofaya açılan odalar çok işlevli özelliğe sahip mekânlardır. Bu odalar, yeme, içme, yatma, oturma gibi günlük yaşamsal etkinlikleri karşılayacak biçimde inşa edilmiştir. Odada yatakların konduğu döşeklik, yemek kapları için “kübbiye” adı verilen dolaplı nişleri de vardır.
Bunlar “nacar” denilen çok güzel ahşap işçiliğine sahiptir. Önceleri toprak çatı olan mekânlar, daha sonra yerini “bardak” denilen alaturka kiremite bırakmıştır.
Evlerin önyüzünde genellikle sosyal yaşam biçimlerinin yansıması vardır. Mahremiyetin sağlanabilmesi için zemin katlarda sokağa bakan pencere açılmamıştır. Üst katlarda yola bakan büyük kafesli pencereler bulunmaktadır. Tüm pencerelerin üzerinde ışık ve hava sağlayan “kuştağası” vardır.
Evlerin altında ise genellikle kiler amaçlı kullanılan ve “hazna” adı verilen mahzenler bulunur.
YAYLALAR
Hızır Yaylaları
Turizm merkezi ilan edilen yayla İslâhiye ilçesinde, Altınüzüm beldesinin 20 km. batısında, Amanos Dağları’nda yer almaktadır. Çok geniş bir alana yayılmış olan yaylada bahar aylarında çiçek açan çeşitli otsu bitkiler vardır. Çok sayıda su kaynağının bulunduğu yayla, çam, sedir, köknar, çınar, kızılağaç, ardıç türleri ile çevrelenmiştir. Yaklaşık olarak yüksekliği 1500 m’dir. Yaylaya 20 km’lik asfalt yol ile ulaşılmaktadır. Yaz aylarında İslâhiye, Osmaniye ve Ceyhan ‘dan gelenler basit yayla evlerinde ve çadırlarda konaklamaktadırlar. Yaylanın düz olan bölümleri tarım alanı olarak kullanılmaktadır.
Sof Dağı Yaylaları:
Küçük Sof Yaylası (Gerdek Pınarı)
Klimatik özellikleri olan yaylaya, Gaziantep-Adana karayolunun 21. km’sinden Dımışıklı köyü yoluna sapılarak, yaklaşık 13 km. uzunluğundaki stabilize yol ile ulaşılır. Tümüyle kayalık olan bu alanın kuzey ve kuzeydoğusunu tarımsal araziler kaplar.
Sof Yaylası
Dımışıklı köyünden 5 km. uzaklıktadır. Stabilize yolla ulaşılır. 1900 m. yüksekte bulunan yayla, kayalık tepelerle çevrili, çanak şeklinde bir konuma sahiptir. Yaylanın düz alanları meyve bahçesi ve sulu tarım alanı olarak değerlendirilmektedir. Tepeler kayalık olup, seyrek maki ile kaplıdır.
SPORTIF FAALİYETLER:
Kamp ve Orman Turizmi
İl merkezine 4 km. uzaklıkta bulunan Dülükbaba Ormanları karaçam ve sedir ağaçları ile kaplı olup, ilin kuzey ve kuzeybatısını çevreleyen 40 km2’lik alanı ile ülkemizin ağaçlandırma çalışmaları sonucu elde edilmiş en büyük ormanlardan biridir.
Dülükbaba Omanları içerisinde günde 5000 kişinin yararlanabileceği kamp kurma olanağı vardır.
Sportif Olta Balıkçılığı
Gaziantep’te bulunan Şahinbey Burç Göleti, Tahtaköprü Baraj Gölü, Hancağız Baraj Gölü, Alleben Göleti ve Fırat Nehri kıyısında sportif amaçlı olta balıkçılığı yapılabilmektedir.
Atlı Doğa Yürüyüşü
Fırat Nehri kıyısında bulunan Rumkale çevresinde, Fırat Nehri ve Merzivan Çayı kıyısında, Sof Dağı ve Hızır yaylalarında atlı doğa yürüyüşü potansiyeli mevcuttur. Ayrıca rekreasyon projesi hazırlanan Burç Ormanlarında atlı spor faaliyetlerinin yapılacağı parkurlar bulunmaktadır.
Yaban Hayatı
Yaban hayatı bakımından fazla zengin olmayan Gaziantep’in dağlık steplerinde kurt, tilki, çakal, yabandomuzu, tavşan, keklik, karga, güvercin, kumru, kırlangıç, ağaçkakan, ördek, leylek, turaç gibi hayvanlara rastlamak mümkündür.
Gaziantep Mutfağı
Gaziantep yemekleri, Türk ve dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Lezzet veren baharatlar, salçalar, soslar ve karışımlar, Gaziantep yemekleri ve tatlılarının üne kavuşmasına ve aranılan damak tadı olmasının başlıca nedenidir.
Gaziantep’te çorbalar, önceleri tahılla ve yoğurtla yapılırdı. Daha sonra sebzeli çorbalar da yapılmaya başlandı.
Gaziantep’te yapılan yemeklerin bazıları:
a) Köfteler: İçliköfte, çiğköfte, ekşili ufak köfte, malhıtalı (mercimekli) köfte, yoğurtlu ufak köfte, yağlı köfte, iç katması (kısır).
b) Kebaplar: Kuşbaşı kebabı, kıyma kebabı, patlıcan kebabı, soğan kebabı, simit kebabı, ali nazik (yoğurtlu) kebap, sebzeli kebap, yeni dünya kebabı, keme kebabı.
c) Çorbalar: Tarhana çorbası, yoğurtlu alaca çorbası, dövmeli alaca çorbası, beyran çorbası, ezogelin çorbası.
d) Et Yemekleri: Yuvarlama, yoğurtlu soğan yahnisi, patlıcan musakka, pirpirim aşı, börk aşı, mıcırık aşı, doğrama, kabaklama, borani ve sarımsaklı bakla.
e) Tavalar-Kavurmalar-Kızartmalar: Saçma tavası, sarımsak tavası, domates tavası, bakla ve fasulye tavaları, et kavurması (topaç), ciğer kavurması, et kızartması.
f) Dolmalar – Sarmalar: Karışık dolma, patlıcan dolması, biber dolması, kabak dolması, firikli acur dolması, zeytinyağlı patlıcan ve biber dolması, mumbar dolması, bulgurlu yaprak sarması, pirinçli ve zeytinyağlı yaprak sarması, lahana sarması ve pancar sarması.
g) Pilavlar: Firik pilavı, iç pilavı, etli dövme pilavı, Özbek pilavı, havuç aşı, mercimekli pilav, çağlı aşı, kömeç (buğulama) aşı.
h) Hamur İşleri: Lahmacun (Gaziantep usulü), peynirli pide, pişi böreği, yeşil zeytin böreği, peynir- çökelek ve lor semseği.
ı) Piyazlar-Salatalar-Cacıklar: Maş piyazı, fasulye piyazı, loğlaz piyazı, patates piyazı, yeşil zeytin piyazı, çoban salatası, domates salatası, koruk salatası ve salatalık cacığı.
i) Tatlılar ve Pastalar: Baklava, havuç dilimi, özel kare baklava, şöbiyet, bülbülyuvası, dolama, kurabiye, kırma kadayıf, fıstıklı kadayıf, aşure, zerde, sütlaç, bastık, nişe helvası, irmik helvası, kuymak, kaygana, şıllık (akıtma), kerebiç, mayanalı kahke, hedik.
j) Bazı Özel Kahvaltılıklar: Katmer, kaymak, muhammara, yeşil zeytin ekşileme, tarhana eritmesi.
El Sanatları ve Hediyelik Eşya
Sedefçilik
Hammaddesi, midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan sedef ve sedefkârlık sanatı Ortadoğu ülkelerinde doğmuş ve 15. yüzyıldan sonra
Osmanlılara geçmiştir. Sedefçilik, yüzyıllarca değişik motif ve desenlerle zenginleştirilerek mimari yapılarda, eşyalarda ve silah süslemelerinde kullanılmıştır. İlde yaygın bir şekilde sedef işlemeciliği yapılmakta ve üretilen sedef işlemeler turistik bölgelere ve yurtdışına ihraç edilmektedir.
Bakırcılık
Gaziantep bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bakırlar, yekpare olarak imal edilirler. Yani lehim ya da başka yolla birleştirilme yapılmaz.
Kutnuculuk
Hammaddesi filoş (suni ipek) ve pamuk ipliği olan ve tamamen el tezgâhlarında dokunan kutnu bezi, Türkiye’de sadece Gaziantep’te dokunan ipekli bir dokuma türüdür. Kutnu kumaşı, yöresel bir giysilerde kullanıldığı gibi, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve ulusal giysilerde kullanılmaktadır.
Aba Dokumacılığı
Aba, deve, öküz, at tüyü, keçi kılı ve koyun yününden dokunan özel bir kumaştan yapılmış erkek giysisidir. Abalar, dokunduğu ipliğin ve kumaşın rengine, boyuna ve giyildiği yöreye göre adlandırılır.
Yemenicilik
Yemeni, üstü kırmızı ya da siyah deriden, tabanı ise köseleden dikilen topuksuz ve çok sağlıklı olan bir ayakkabıdır. Yemeni diken insana da köşker denir.
Antep İşi El İşlemesi
Antep işi, beyaz kumaş üzerine iplik sarılarak ve çekilerek, beyaz, sarı krem rengi ipliklerle çeşitli susma ve ajurlarla süslenerek işlenir. Antep işi ilk defa Antep ve çevresinde ev hanımları tarafından yapıldığı için bu adla adlandırılmıştır. İşlemelerin eski Türk işleme karakterini taşıması, bu işlerin yerli halk tarafından yapıldığını göstermektedir.
Günümüzde işleme tekniği bozulmadan sim, renkli iplikler ve yardımcı nakış iğneleri kullanılarak çok güzel işlemeler yapılmaktadır.
Gümüş İşlemeciliği
Karkamış, Dülük, Belkıs antik kentleri ve höyüklerinden çıkaıtılan gümüşler, gümüş işçiliğinin ve kullanımının Gaziantep ve yöresinde eskiden beri çok yaygın olduğunu gösteriyor. Günümüzde hızla çoğalan gümüş işleme atölyeleri bu sanatın çok hızlı geliştiğini ve önemli döviz girdisi sağladığını göstermektedir.
Gaziantep Kilimciliği Gaziantep kilimleri, tezgâh, şekil, dokunuş biçimleri ve nakışları yönünden diğer yörelerin kilimlerinden çok farklıdır. Gaziantep kilimlerinin hammaddesi öküz, deve, at tüyü, koyun yünü ve keçi kıllarıdır.
Günümüzde akrilik iplikten yapılan kilimler de bulunmaktadır.
Küpçülük
Küpçülüğün, Gaziantep yöresinde M.Ö. 6000’li yıllardan beri yapıldığı arkeolojik kazılardan anlaşılmaktadır. Topraktan yapılan bu ürünler, günümüzde süs eşyası, çiçek saksısı ve turistik hatıra eşyası olarak değerlendirilmektedir.
Kuyumculuk
Altın işlemeciliği Gaziantep’te Cumhuriyetin ilanından sonra gelişmiştir. Gaziantep’te yapılan altın işlemeciliğinin en önemli özelliği üretimde 22 ayar altın kullanılmasıdır.
Zurnacılık
Üflemeli halk çalgılarının başında gelen zurna, kalın zerdali ağacından yapılır. Gaziantep’te, tüm kaba zurna, orta kaba zurna ve cura zurna çeşitleri üretmektedir.
YEREL ETKİNLİKLER
Atatürk’ün Gaziantep’e Gelişi 26 Ocak
Antep’e Gazilik Unvanının Verilişi 8 Şubat
Kütüphaneler Haftası 19 – 25 Mart
Nevruz-Yeni Gün 21 Mart
Turizm Fuarı 15 – 22 Nisan
Ulusal Çocuk Resimleri Yarışması 23 Nisan
Ulusal Fotoğraf Yarışması 1 – 31 Mayıs
Hıdırellez Şenlikleri 6 Mayıs
Müzeler Haftası 18 – 24 Mayıs
Video Projeksiyon Gösterimi ve Sinema Günleri 01 Haziran – 31 Ağustos
Esnaf Sahresi Ağustos ayında
Nizip Fıstık Festivali 23 – 24 Ağustos
Fıstık Festivali 01 – 15 Eylül
Güneydoğu Hasat Sonu Fıstık Şenlikleri 29 Eylül
Islahiye Üzüm Festivali 10 – 11 Ağustos
Oğuzeli Nar Şenlikleri 28 Eylül
Milli Kültür Haftası 8 – 14 Ekim
Gaziantep Sanayi Fuarı 15 Ağustos- 1 Eylül
Ahilik Kültür Haftası 8 – 14 Ekim
Cumhuriyet Kupası Aba Güreş Turnuvası 29 Ekim
Islahiye’nin Kurtuluşu 13 Kasım
Gaziantep’in Düşman İşgalinden Kurtuluşu 25 Aralık