Nemrut Dağı Üzerine

Nemrut Dağı

Nemrut Dağı’nda Komagene Kıralı 1. Antiochos’un anıt mezarı var. Ölümsüzlüğü balmak adına en yüksek yere, müthiş bir anıt mezar yaptırmış Antiochos. Ölümsüzlüğü ancak şimdi bulmuş, çünkü binlerce insan onu ziyaret etmeye gidiyorlar, onun hakkında sohbet ediyorlar… 
Büyük İskender’i biliriz… Persler üzerine yaptığı seferde Persleri Granikos’da (bugün Çanakkale yakınlarında Biga ilçesinden geçen Biga Çayı) ve Issos’da (Bugün İskenderun yakınlarında) yendikten sonra Mısır’a, oradan da Hindistan’a kadar uzanır… Genç yaşta Babil’de ölür. 
İskender’in ölümünden sonra kırallığı her devirde olduğu gibi generalleri tarafından paylaşılır. Suriye ve Akdeniz’in kuzeyinde kalan bugünkü Akdeniz bölgesini Seleukos diye bir komutan idaresine alır ve Seleukoslar hanedanlığının yönettiği Seleukoslar devleti kurulur… Bu devlet içerisinde bir küçük devletçiktir Komagene… Özellikle Seleukosların zayıfladığı dönemlerde daha da kuvvet bulur. Romalılar ile Seleukoslar kavgalıdır, ama Komagene Roma ile iyi geçinir. Bugün Suriye’deki, Irak’taki Kürt grupların Amerika’ya sempati duymaları gibi onlar da Roma’ya sempati duyarlar… Eeee bal tutan parmağını yalarmış… Komagene kırallığı da Roma ile dostluğundan dolayı parmaklarına bulaşan balları yalamışlar. Seleukoslar ile yok olup gitmemişler. Roma’nın şemsiyesi altında biraz daha yaşadıklarını sanmışlar ve sonra Roma onları yutmuş, yok etmiş.  
Komagene Krallığı Seleukosların bir parçası iken ve özerk kaldığı zamanlar  hem farisi hem de grek özellikleri taşıyan tanrılara taparlar. Yani hem Yunan hem Pers tanrılarına inanırlar. Benim deyimimle GreFars (Grek-Fars) karışımı bir din anlayışı geliştirmişler… Yani Mitras aynı zamanda Apollon ismini alır ve Apollon Mitras olur.  
Komagene krallığı kısa ömründe güzel anıtsal eserler bırakmışlar. Bugün Nemrut dağında onları görüyoruz…. 
Bir Dipnot: Komagene kralı Antiochos tarihteki Nabukadnezar ve Seleukos’dan sonra büyük yahudi kıyımı yapan bir kıraldır aynı zamanda… Yani faşizmin babalarından…
……………
Nemrut Dağı’na manzarası çok güzel yollardan ulaşılır. Sonra yaklaşık 45 dakikalık bir çıkış vardır. Yaya olarak… Yavaş yavaş, etrafı izleye izleye çıkılır… Manzara müthiş…. Uzaklara bakıyorsunuz… Dinlendirici, huzur verici güzel bir manzara… Atatürk Barajı ayaklarınızın altında…. Arka arkaya sıralanmış, adeta boy sırasına geçmiş dağlar ve tepeler sanki kendilerine bakanları selamlar gibi dururlar karşınızda… 
Aşılmaz sıradağlar türküleri aklına gelir insanın…. 
Tepeye heykellerin olduğu bölüme ulaşınca kocaman kocaman devasa heykelleri görürsünüz… Dağın hem doğu hem da batı cephesine yerleştirilmiş dev heykeller simetrik olarak… Doğudakiler çok yıpranmışlar ama batıdakiler oldukça iyi durumdalar… Güneş batımına doğru heykeller renkten renge girerler…
Pek çok insan neden Nemrut Dağı’nda Güneş’in doğuşunu veya batışını izlemeye gelirler diye düşünecek olursak cevabı hazır. Aslında Güneş her yerde aynı güzellikte doğar ve aynı güzellikte batar… Yine de burada bir başka güzel… Neden mi… Güneş doğarken, uzakta, sanki aşağıdan tepelerin ardından doğuyor ve sonra yavaş yavaş yukarıya yükseliyor gibi… 
Gün batımında da sanki Güneş aşağılara doğru kayıp gitmekte, dağların arasına sığınır gibi yavaş yavaş kaybolur gider… Ve dağlar mavi, kırmızı, mor, kızıl renklere bürünür. Gün batımına doğru 15 dakika kadar müthiş bir ışık gösterisi izlersiniz… 
Acaba masallarda anlatılan kaf dağı güneşin nazlanarak saklandığı o dağların, tepelerin arkasında mı diye düşünmeden edemez insan.
Şiir yazası gelir insanın… Öyle yüksek bir enerji kaplar ki etrafı… İnsanın olmazları oldurası gelir o anda…. 
İçeride bir yerde saklı duran deli şaha kalkar ve haykırmak ister sanki güneşin battığı yöne doğru…. Bazen uçuvermek gelir insanın içinden taa dağların arkasına… Hiç dönmemecesine…… 
29.09.2007 Cumartesi, saat 19:19 / Nemrut Dağı zirvesi

Yazıyı paylaş!