Mevlana Üzerine -Çocukluk ve Gençlik-

Mevlana Üzerine -Çocukluk ve gençlik yılları

Mevlana Celaleddin Rumi’nin Belh’ten Konya’ya olan yolculuğunun özeti…

Sevgili Dostlar, Mevlana Celaleddin Rumi’yi anma haftasında Mevlana’nın Belh’ten Konya’a uzanan yolculuğu ile ilgili bir yolculuk özeti paylaşmak istedim sizlerle…
Muhammed Celaleddin (Mevlana Celaleddin Rumi) 30 Eylül 1207 tarihinde Belh’te doğar. Belh bugün Afganistan sınırları içerisindedir. Babası Bahaeddin Veled zamanının en muteber alimlerindendir. Anne tarafından Hz. Hüseyin Efendimizin soyundan olduğu bildirilir. (Bahaeddin: Dinin zerafeti, inceliğini, güzelliğini şahsında taşıyan anlamına gelir).
Muhammed Celaleddin’in eğitimi ile 3 yaşından itibaren Semerkant’lı Serafeddin Lala ve Tirmiz’li Seyyid Burhaneddin ilgilenirler. Küçük Muhammed Celaleddin 5 yaşında iken 10-15 yaşındaki gençlerin kavrayışına ulaşmıştır.
Alimler Sultanı olarak ünlenen babası Bahaeddin Veled zamanın ünlü felsefe alimlerinden Fahreddin Razi ile tartışmalara girer. Harzemşah Hükümdarları Muhammed Tekiş ve Alaeddin Muhammed  Fahreddin Razi tarafından yer alırlar, Bahaeddin Veled’i defalarca incitirler…
Bahaeddin Veled de kendini seven gönül dostları ile hicret etmeye karar verir. Bu esnada Müslüman beldelere Moğol tacizleri başlamıştır.
Göç oba halinde olduğu için Bahaeddin Veled ve gönül dostlarını uzun bir yolculuk beklemektedir.
1213 yılı bahar ayında başlanır hicrete. (Bazı kaynaklarda da 1212 yılı son baharında başladığı yazar)
Muhammed Celaleddin daha 5 yaşındadır. Babası ile birlikte 40 aile çıkar yola. Sayıları da yaklaşık 300 kişi civarındadır. Develerin, atların, katırların, eşeklerin yükleri taşıdığı, koyun keçi gibi hayvanların da beraber götürüldüğü kervan yavaş yavaş yol alır.
Gönül dostlarının yerleşmeyi planladıkları bir yer yoktur. Hep beraber Mekke’ye kadar gidecekler. Hac vazifesini yapacaklar. Medine’de Peygamberimiz ile buluşacaklar. Medine’nin nebevi havasını soluyacaklar. Sonra Allah ne nasip ederse, yönlerini ona göre belirleyecekler.
Durulan her yerde uzun konaklamalar ve sohbetler olur. Alimler Sultanına olan muhabbetten dolayı çok yerde izdihamlar yaşanır… Onun için kolay değildir hızlı yol almak. 8 aylık bir yolculuktan sonra Nişabur’a ulaşılır. Normal bir kervan yolculuğu olsa Kufe Nişabur arası bir ay içerisinde yapılabilir. Nişabur’da Mevlana’nın hayatında önemli bir iz bırakacak olan önemli bir Hak Dostu yaşamaktadır… Feridüttin Attar…  (Ferid = Eşine az raslanan, emsali olmayan, sırra vakıf olan)
Feridüddin Attar 1145-1221 yıları arasında yaşar. Tıp ve ecza ilmi ile uğraştığı Attar denilmiştir. Feridüddin her şeyde Allah’ı görür. Allah’ın görülmediği hiçbir cismin olmadığını düşünür.
Bahaeddin Veled ile dostluğu Necmeddin Kübra’nın dergahındandır.
Feridüddin Attar 5 yaşındaki Muhammed Celaleddin’i görünce ona iltifatlarda bulunur, kendi eseri olan Esrarname adlı eserini küçük Celaleddin’e hediye eder ve babası Bahaeddin Veled’e “Çok zaman geçmeyecek ki, bu senin oğlun alemde yüreği yanıklarının yüreklerine ateşler salacaktır.”  der.
Sohbetler edilir, zikir halkaları oluşturulur. Kış Nişabur’da geçirilir.  1214 yılı bahar başlangıcında, tahminen Mart ayının başlarında Kervan tekrar yola koyulur…  Rey, Hemedan, Kirmanşah üzerinden yaklaşık 120 gün sonra Bağdat’a ulaşır. Konaklanan her yerde Alimler Sultanı irşat faaliyetleri ile uğraşmakta. Halk ile sohbet etmektedir…
Bağdat kapılarında kervanlar bir sorgudan geçirildikten sonra şehre alınırlar. Eğer halifenin muhafızları müsaade etmezlerse, kimse şehre giremez.
Muhafızlar seslenirler Sultanına “Durun, şehre izinsiz giremezsiniz!” “Kimsiniz? Nereden gelip, nereye gidersiniz?”.
Cevap şaşırtır muhafızları. “Allah’ın kullarıyız. Allah’tan geldik, Allah’a gidiyoruz. Allah’tan başka kimsede kuvvet ve kudret yoktur ki, bizi durdursun. Biz mekansızlıktan gelip mekansızlığa gidiyoruz.”
Muhafızlar kervanı bekletirlerken hızlı bir şekilde Bahaeddin Velet’in cevabını halifeye ulaştırırlar. Halife de şaşırır ve hemen alim Şihabeddin Sühreverdi’yi çağırtır. Ona sorar, bunun anlamı nedir diye.  Şihabeddin Sühreverdi böyle bir cevabı ancak Bahaeddin Veled verebilir der ve koşar şehir kapılarına. Karşılar Alimler Sultanını ve yoldaşlarını…
Tabii hemen halifenin adamları da gelirler, Bahaeddin’i ve ailesini sarayda misafir etmek istediklerini söylerler. Bahaeddin bunu reddeder ve ben ve dostlarım medrese ve dergahlarda huzur buluruz derler. Daveti geri çevirirler. Bir medrese yakınına kurulan çadırlarda konaklanılır…
Alimler Sultanı Bağdat’da Şihabeddin Sühreverdi tarafından misafir edilir.  Şihabeddin Sühreverdi 1145-1234 yılları arasında yaşar. (Şihabeddin = Dinin parlayan yıldızı).
Çok hızlı geçen 10 günlük molanın ardından kervan tekrar yola koyulur… Halife kervanın masraflarına katkıda bulunmak için bin altın gönderir. Bahaeddin Veled bu altınları da kabul etmez. Halifenin serveti haramlarla yoğrulmuştur, bu bize hayır getirmez der. Ayrıca Halife’ye Allah’a dayanmasını, hak ve adaletten ayrılmamasını söyler.
Kervan yolcuları Kufe Necef’te Hz. Ali Efendimizin manevi birlikteliğini hissederler. Türbesini ziyaret ederler.
Uzun bir yolculuktan sonra Mekke’ye ulaşırlar… Hac ibadeti ifa edilir.  Hac ibadeti sonunda ne kadar kalındığı bilinmez. Sırada Medine vardır. Peygamber Efendimizle buluşulacaktır. Medine’ye doğru kervan yola koyulur.  Medine’de de uzun süre kalınır. Sohbetler yapılır.  Mukaddes topraklarda Mekke – Medine ziyaretleri tam bir yıl sürer. Miladi 1214 sonbaharında kavuştukları kutsal topraklara Miladi 1215 yılı son baharında veda ederler. Çöl sıcaklarının hafiflemeye başladığı Ekim ayında yola koyulunur. Bu kez hedefte Müslümanların ilk kıblesi Kudüs vardır. Kervan yaklaşık 90 günlük bir yolculuktan sunra Kudüs’e ulaşır. Mescidi Aksa’da namazlar eda edilir. Sohbet meclisleri düzenlenir. Yaklaşık 30 günlük konaklamanın ardından Şam’a hareket edilir. Kervan yaklaşık 10 gün sonra Şam’a ulaşır. Burada ne kadar kalındı bilinmez. Kış Şam’da geçirilir. Bu zaman zarfından burada en önemli bir buluşma vardır. Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn’ül Arabi ile Baaheddin Veled görüşürler… Şeyhlerin en büyüğü Alimler Sultanının oğlu Celaleddin’i babasının arkasından giderken görünce, “Subhanallar, bir okyanus bir nehrin arkasından gidiyor” der.  Muhiddin Arabi 1165 yılında Endülüs’ün (İspanya) Mursiye (Murcia) kentinde doğar, 1240 yılında Şam’da ölür.
Kervanımız Tahminen 1216 Nisan Aylarında Şam’dan Halep’e doğru hareket eder. Halep’te kısa bir süre mola verilir. Yaklaşık 4 yıldır yolda olmak yormuştur insanları. Artık yerleşecek bir coğrafya aranmaya başlanır.
Kervanımız Halep’ten çıkar, Gaziantep üzeri Malatya’ya varır. Kısa sayılmayacak Malatya konaklamasının ardından tekrar yola revan olunur ve Erzincan ile Sivas arasında Akşar’a gelirler (Erzincan Akşehiri). Akşar şu anda küçük bir köy ama Selçuklular zamanında kervanların kesişme noktasında olduğundan büyük ve önemli bir yerleşim merkezidir. Yöre halkı bir başka sıcak kucaklar gelen yolcuları… Aşlarını işlerini paylaşmak isterler… Alimler Sultanı çok memnundur bu ev sahipliğinden… Karar verilir burada kışlamaya…  Nerede ise beş yıla yaklaşmıştır hicret yolculuğu… Kış ta gelmek üzeredir. Bahaeddin Veled Akşar’da kendisi için hızlı bir şekilde yaptırılan Medresede 4 yıl öğrenci yetiştirir. Halkı aydınlatır… 1216 kışından 1221 Bahar ayına kadar kalırlar Akşar’da…
Devamlı Kayseri, Karaman, Konya medreselerinden davetler alır Alimler Sultanı… 1221 Baharında düşerler yine yollara… Sivas, Kayseri, Niğde illerinde uzun konaklamalar yaparak  Karaman’a ulaşırlar. O zamanki adı Larende olan şehirde yurt tutmaya karar verir Alimler Sultanı.
Medrese dersleri, gönül sohbetleri, zikir halkaları devam eder gider… Selçuklu Sultanı hep davet eder Konya’ya… Ama Alimler Sultanı mutludur Larende’de… Yetişen oğlu Celaleittin de evlenir bu esnada…
Ve bir gün hakka yürür Alimler Sultanının başının tacı, biricik eşi Mü’mine hatun….
Yıl 1228 bahar aylarının en güzel zamanları… Alaeddin Keykubat’ın daveti ile Bahaeddin Veled Konya’ya gelir… (Tahminen 2-3 Mayıs 1228)
Alimler Sultanı’na öğrenci yetiştirmesi için Altunaba Medresesi tahsis edilir ve bugünkü Mevlana Dergahının bulunduğu alanda bulunan gül bahçesi de hediye edilir…
Muhammed Celaleddin hicret yolları boyunca karşılaşılan gönül erlerinin sohbetlerinde, babasının derslerinde olgunlaşmış, kendisini geliştirmiş, sözü dinlenen bir alim olmuştur artık… Ama daha hamdır…
Alimler Sultanı 1231 yılında hakka yürür… Tüm şehir halkı yastadır… Bahaeddin Veled’in ebedi istirahatgahı kendisine hediye edilen gül bahçesi içerisinde hazırlanır…
Medresede babasının bıraktığı yeri artık oğul Muhammed Celaleddin dolduracaktır… Ama bu hemen gerçekleşmez. Çünkü Sultanül Ulemanın hakka yürümesini rüyasında gören Tirmizli Seyyid Burhaneddin gelmiştir Kayseri’den ve çocukluğunda hocalığını yaptığı Muhammed Celaleddin’e zahiri ilimlerin hepsine hakim olduğunu, ama batini ilimler konusunda biraz daha yol alması gerektiğini söyler. Hocasının tavsiyesi ve isteği üzerine Halep’e ve Şam’a doğru yola koyulur Muhammed Celaleddin…
Gider ve 1233 – 1241 yılları arası 8 yıl manevi alemlere açılan kapıları keşfetmeye çalışır… Aldığı gönül ilimlerinin ardından Mevlana olarak geri döner Konya’ya… Giderken gönül ilminde daha hamdır ama döndüğünde  pişmiş olacaktır.. Yanmaya bir adım kalacaktır artık…
Sohbetimizin devamını bir sonraki makalede sürdürelim…
Görüşmek üzere
Herkese kendi hayat felsefesine göre huzur ve mutluluk diliyorum…
Saygılar, Selamlar
Muammer Çelik

Yazının devamı https://rehbermuammer.com/mevlana-uzerine-2/

Yazıyı paylaş!